AVUCA YAZILAN SÖZ
AVUCA YAZILAN SÖZ
Masamın başında yazar
Dan Millman ile bilge bir kadının dağların eteğinde yaşanan hikayesinin
konuğuyum . Hem de baş köşede. Hikayenin konusu yazarın kitabı, benim
bulunuş sebebim "Ruhun Evrensel Yasalarına" bir göz atmak.
Onlar beni görmüyor. Ben ise her konuşulanı duyuyor, her davranışı gözlemliyor, anlatılanı anlamaya çalışıyorum. Kendime avare yolcu adını taktım
bir süredir. Dersim'de sarp dağlar arasında, kapısı kalbe açılan dört duvar bir
evin içi hayallerle dolu aş pişen
mutfağındayım. Kelimelerle oynamak benim için bir yolculuk. Bir sofranın
başında dostlarla toplanıp muhabbetteyiz sıklıkla. Muhabbetimize tanık tek
insan var oda yol arkadaşım. Muhabbetimizden kesitler paylaşıyorum
ara sıra. Sessizce tanıklık ediyor kelime yolculuğuma. Arada çay kahve ikramı
ile varlığını hissettiriyor anda. Güne ayarken kendime verdiğim SÖZ’e istinaden
oyunumu başlatıyorum. Avarelik bu olsa gerek dalıyorum izin almadan hikayenin
içine. Ben onların konuğu onlarda benim konuğum oluyor hayalde. Konukluğumuzu
başlattığımıza göre muhabbetimizden de pay edeyim size ve kendime. Yolunu
kaybetmiş yazar, bilge kadın ve yasaların işleyişine şahitlik
edecek bir avare yolcu . Dersim dağlarının eteğine kurulmuş bir köy evinde bir
hikayede birlikte. Kadro tamam. İyi seyirler. Keyifli okumalar diliyorum
herkese.
Bilge kadın söze
şöyle giriyor. " Dağ ve ben birlikte oturuyoruz. Yalnızca dağ tek kalana
dek." Büyüleniyorum bu sözle. Varlığın görkeminde bir yok oluş
hali. Aman Allah'ım ne muhteşem. Dağ yüce, dağa çarpıp yankılanan söz
yüce. Bu nasıl bir bakış. Dağ gibi heybetli Dağ gibi sağlam. Bilge kadının adı
Li Po. Yazar Dan Millman'ı bekliyor kulübesinde. Sisler içinde koşar
adım arayışta kaybolmuş bir adam Millman. Anlıyorum yazarı. Koşuşturmasını, yol
arayışını . Kendimden biliyorum. Bende arayıştayım çünkü. Değneğimin ucuna
taktığım çıkınla birlikte yola düştüğümden beri deli deli adımlıyorum yolu .Kah
koşuyor, kah düşüyor ,kah ağlıyor, kah gülüyorum. Li Po gibi bilge olmak
istiyorum. Heybemde biriktirdiklerimi dağıtmak adına. Bazen yazar, bazen bilge,
bazen avare hissediyorum anda. Kaldığımız yere dönme zamanı şimdi .
Söze kulübenin sahibi
bilge kadın başlıyor. Dinleyen yazar. Ben ise kulak misafiri. Dengeden
bahsediyor bilge kadın. Denge yasasını tek ayak üstünde duran kuşu işaret
ederek anlatıyor . Kara tahta önünde ceza almış yaramazlık hallerimize çocukluğuma
ışınlıyor tek ayak üstünde durmak. Ögretmenin sert bakışı ile kıkırdayan
çocuklar dengede kalmamı epey zorlaştırıyor. Dengem bozuluyor .Yazar kulübede
ben tahtanın önünde alt üst oluyoruz. Düşmekle kalmak arası bir yerdeyim.
Sendeliyorum. Çelme takılmış gibi ikisinin arasına pat diye düşeceğim nerdeyse.
Yazara seslenirken bilge. Ayağım iniyor yere. Dengeyi buluyorum bu sayede .
"Dengeni bulmak istiyorsan orta yolu bulmalısın." Sözü ile
heyecanlanıyorum. Orta yolda birleşmek benim için keyifli. Seçim yasasını
anlatmaya başlarken sessizce konuşuyorum. Muzip bir gülümseme ile “ikinizi
ben seçtim” sessizce fısıldıyorum. Benden haberdarlar mı acaba diye düşünmeden
de geçemiyorum. Bilge kadın biraz sert "Gücüne tekrardan sahip
çıkmak istiyorsan seçimler yapmalısın". sözü inliyor durdukları yolun
başında. Yol üçe ayrılıyor. Sonu bilinmeyen üç yol. Merakla yazarı gözlüyorum.
Her seçimin bir kaybediş olduğunu bilge kadın duyuruyor yazarla birlikte bana.
Neyse ki doğru yolu seçiyor. Rahatlıyorum. İçten bir oh çekiyorum. Dengeye
gelip seçimimi yaptığıma göre tamda yerine gelen yasa yatırılıyor masaya. Süreç.
"Süreci idare etmek istiyorsan hayatı adım adım yaşamalısın." diye
bilgece konuşuyor. Bazen yaklaşmalı hedefe. Bazen uzaklaşmalı. Bir adım
ileri bir adım geri. Geri geri giderken bacağıma sarılan köpeği hatırlıyorum.
Li po diye sesleniyorum. Teklifsizce dalıyorum konuşmanın içine. Bilgece
dinliyor. “Tecrübeyle sabit . Geri gitmek görüşü azaltıyor. Fikrimce hep
ileri hep ileri.” Şefkatli bir bakışla bakıyor insana. Bakışı kalbime yol
alıyor. Annemi özlüyorum bakışında. "Attığın adımlarda hedeflerine
ulaşamadım, başaramadım diye üzülme. Şefkatle sarmalısın her daim kendini.”
Yazar dinliyor ben izliyorum ikisini. Kollarımla sarmalıyorum kendimi . Yazarla
muhabbet derinleşince elim çenemde seyre dalıyorum. Seyir hep gözlemi görülür ? Ben
duyuyorum. Hoş bir seda ile seyir doluyor kulaklarıma. Bir ona bir diğerine
bakarken muhabbet derinleşiyor hepten. Bilge kadının ağzından bal damlıyor.
Yazar çiçeğe konmuş arı . Taşıyor polenleri kovana. “İnandığımız, beklediğimiz,
umut ettiğimiz şeyler gerçekleşir”. Sözüne yürekten katılıyorum. ”Beklentin ile
gerçeğini genişletebilirsin.” Üzerine düşünüp gerçeğimi genişliyorum. Ekmeğime
sürdüğüm bal gibi tat katıyor damağıma. “SÖZ” diye büyük harflerle avucuma
yazıyorum. Sözle birlikte heyecanım katlanıyor. Alnımda biriken ter
yaş olup akıyor gözlerimden. Terli terli . Bir adım ileri bir adım
geri derken. İkimizde hedefi nihayet on ikiden vuruyoruz. Yasalar ruhumuzla
oynuyor. Biz yasalarla tanışıyoruz. Karanlık basıyor birden. Zifiri bir
karanlık. Göz gözü görmez oluyor birden. Beyaz bir zemin üzerine yazılmış bir
uyarı yazısı yanıp yanıp sönüyor. "Sonsuzluğun ötesi içinizdedir".
Üçümüz birden içe dönerek ışığı yakıyoruz . Saf. İnci beyazı bir ışık
aydınlatıyor kulübemizi. Uyumlanmak yasalarla harika hissettiriyor. Yazar
koşuyor. Ben terliyorum. Ben duruyorum. Yazar nefes nefese. Yasadan yasaya
geçiyoruz. Heyecan ikimizde de dorukta. “Amaç ve ihtiyaç “ ile örnekliyor Li Po
onurlu olmayı. Yaptığın şeylerde hangi amaç ve ihtiyaçla hareket ediyorsun? Diye
de bir soru yöneltiyor yazara. Afallıyoruz ikimiz birden. Afalladığımızı
görünce acizliğimize acımış olmalı tanımlıyor bilgece onurlu olma halini “
Kendini olduğun gibi cesaretle ve açıklıkla kabul edebilmektir.” Yazarla
birlikte derinlere dalıyoruz. Hangi
amaçla hangi ihtiyaçla hareket ettiğimizi sorguluyoruz her birimiz. Yazarın
kanaatine katılarak fikir beyan ediyoruz. ”Zor iş onurlu olmak ”. Bilge
kadın sakız çiğner gibi bizi çiğniyor dişlerinin arasında. Sertken yumuşuyor,
yumuşadıkça şekil alıyoruz sanki. Nerdeyse şişirilip patlayacak kıvamdayız yani. “
Her şey kolay olana dek zordur.” diye tamamlıyor. Sözünü. Mana yüklü . Onurlu
olmayı sol bileğime nabzın atışına yazıyorum. Şekilleniyoruz anda
yazarla ikimiz. Söz yerleştiriliyor pişecek aştan önce yanan ocağa. Mevlana
‘nın sözü geliyor aklıma. “Hamdım ,yandım, piştim” belli ki bizde sözle yanacak,
sözle pişecektik. Bu kadar efor bu kadar çaba acıktırıyor doğal olarak ikisini. Ben ise kusacak kadar dolu hissediyorum. Bilgenin bahçesinden ürünler toplanıyor. Tek tek. Ayıklanıyor, su ile arındırılıp hazır hale
getiriliyor . Kimi ana yemek , kimi yanına salata .” İyi niyetleri
yiyemezsiniz.” diye uyarıyor bilgece. Pişen aştan az önce. Kulübeye nefis
kokular yayılıyor. Li Po servise sunduğu yemeği göstererek “Bu
yemeği hazırlamak için tarlayı düzelttim, çapaladım, tohumları ektim. Bu dünya
da yaşamak için rüyalar ve iyi niyetler yetmiyor eyleme geçmek gerekiyor.
Ekilen her tohum önce filiz, sonra çiçek sonrasında, meyve ve sebzeye
döndüğünden bahsediyor.”
Bir tohum daha ekiyor toprağa. Parmaklarımı
hareket ettiriyorum. Kelimelerle yolculuğumu başlatıyorum. Yazmaya başlıyorum. Hayalim
kalemin ucundan sayfama dökülüyor. Bilge kadın gülümseyerek bakıyor bana. Yazar
da üstadım diye sesleniyor. Avuca yazılan söz gerçekleşiyor anda.
Dağların eteğinde bir dağ kulübesinde doğanın içinde eyleme geçmenin zevkiyle
dans ederken buluyorum kendimi. Kelimelerle çıktığım yolculukta değişmekteydim bir yazarın ve bir bilgenin eşliğinde.
27.01.2024
Günay
AKBAYIN YİĞİT
Yorumlar