KELİMELERLE NOKTAYA YOLCULUK...

      

Bir kitabın başına oturup hayalimde yarattığım kulübeme dönme vakti gelmişti. Yazar Dan Millman ve Li Po ile vedalaşmamın üzerinden epey bir vakit geçmişti. Avuca yazılan söz ile Li po'dan  ruhun evrensel yasalarını öğrenmiş, gölgemle buluşmuş ve ayrılığın hüznü ile  yollara düşmüştüm. Hüznüme ortak ararken tırmandığım dağın adında ve ardında saklı Jele ve kurtarıcısı Pirke ile tanışmıştım. Bu tanışmaya vesile olan  Haydar sayesinde bir masalın içinde dedemin dizinin dibine oturduğum vakitlere, çocukluğuma dönmüştüm. Karla kaplı iki göz bir evin harıl harıl yanan sobasının dibinde  yanaklarım al al olmuştu. Haydar'ın babası ve kardeşleri ile birlikte bu masalda  kendimi bulmuş, arayışta olan saklı kadınların varlığını keşfetmiştim. Erişilmesi zor, görülmesi kolay bir dağ ve bir kadınla sizleri tanıştırmıştım. Babamın elimi tutuşu ile yola düşmüş, esen rüzgârlarla savrulmuş, çöllere düşüp yanmadan az önce bilge bir kadın tarafından kurtarılmış olan her kadın bendim. Eski hesaba göre Kasım'dan Hızır'a döndüğümüzün haberini veren tomurcuklaın arasından süzülen güneş ışınları ile birlikte bir ceylan gibi sekerek soluğu Hızır ile Munzur'un musahiplik tutuğu yer olan Gole Çetu'da almıştım. Ninem ile birlikte Hızır'ın huzurunda hazır ve nazır olarak dara durup  yaşlı bir kadının duası eşliğinde Hızır'a yakarışı duyurmuştum evrene. Güneşe dönen yüzlerde yankılanıyordu dara duran Hızır’a yakaran kadınların sesi. Cemreler düşerken bir bir Dersim denilen bu diyarda bende kelimelerle dönüyordum özüme. Doğayla uyanışa geçiyor çıkınımı aralıyordum. Yanan mumun ışığında, havanın ısınışında, suyun akışında, bastığım toprağın sağlamlığında Hızır'ın yardımıyla can buluyordum. Sus söze söz sese dönüyordu içimde. Çocukluğuma bakarken karşı kıyıdan kelimelerle buluşuyor, kelimelerle aşık ve kelimelerle maşuk oluyorum anda.

Zemheride doğup baharda uyanışa geçerken bir noktadan bir başka noktaya taşınırken  Gül adında bir kadının beklerken buluyorum yolda. Kelimelerin içinde saklı manalarla erişiyor beklediği noktada. Gül  kokusu eşliğinde dönüyorum kulübeme. Elimdeki değneği, sırtımdaki çıkını bırakıyorum yere. Dağların eteğindeki kulübemin içini gökyüzündeki dolunay ışığı ile aydınlatıyor. Kelimelerle noktaya doğru bir yolculuk başlarken kulübemde tek başına görünsem de içeri oldukça kalabalık. Farklı farklı noktalarda duran yolcular bilge kadının etrafında buluşup nasibine düşeni aldıklarına şahitlik ediyorum. Gül kokulu kadından kadim bir öğreti ile elle karılmanın, sevgi, şifa ve aşkla yoğrulmanın, iniş ve çıkışlarla birlikte oluş içinde  var olmanın, alınan ve verilen nefes arasında yer alan yaşam denilen anın, kilitli kapılarının anahtarı bir madalyon misali her bir yolcunun  boynuna asılıyordu. Nokta yolcusu olarak tanımlamıştı her birimizi .Her birimiz kendine has yollardan  farklı farklı noktalardan yola çıksak da  vardığımız nokta aslında birdi . Anlatılacak ve anlaşılacak çok şey vardı bu yolculukta. Çıktığımız nokta ile vardığımız noktanın özünü yolu kat ettikçe anlamlandıracak her birimiz farklı bir mana yükleyecektik kendimize yolda .

Nokta deyince Özdemir Asaf'ın  “ANMAK VE UNUTMAK " adlı şiiri geliyor aklıma İki tür nokta var, biri önüne ve ardına bakar, biri ardına bakmaz  noktalar."   Her birimizin yola düşüş sebebi aslında anmak ve unutmaktan ibaretti. Acemiliğimiz, avareliğimiz, deliliğimiz, hayallerle yola düşüşümüz çok çeşitli noktalardan ibaretti. Mis kokulu bu kadın bu kadim öğreti ile bir pusula misali rotamızı belirleyecek, geçeceğimiz noktaları bir bir anlatacaktı. Öne ve arda  konulan noktalarda dönülen döngüleri, ardını noktalamayı başaranın  varacağı yeri  farklı noktalarda duran yolculara bir noktada durup sıfır noktasından anlatacaktı. Yüce yaratıcıya Gül Kokulu Kadını yoluma çıkardığı için minnettarlığımı sunduktan sonra  yol boyunca elimdeki değneğe, çıkınımın içindeki yaşam kaynaklarıma, dişil parçamın simgesi Ay'a  teşekkür ediyorum. Meksikalı şaman Don Miguel Ruiz'in " Bir Şamanın Şifa Çantası " adlı kitabından öğrendiğim dua ile minnettarlığımı sunuyorum sahip olduklarıma…

 

"Ey yaşayan dünyanın ruhları ve güçleri!

Sizleri onurlandırıyorum.

Bu kutsal zamanda bu kutsal yerde benimle birlikte olun.

Bir nefese bir bedene ve ruha sahip olduğum için size minnettarım.

Kalbimi huzurla,

Zihnimi neşeyle,

Ruhumu da merhametle doldurun.

Gözlerimi açın ki 

Böylece dünyalar arasını görebileyim

Ve Büyükanne Ay'ın gümüş ruhunu onurlandırabileyim.

 

Ey rüzgârın, bilgeliğin, öğretilerin ruhları!

Sizleri onurlandırıyorum.

Bu kutsal zamanda bu kutsal yerde benimle birlikte olun.

Bana iç görünün berraklığını ve anlayışın bilgeliğini verin.

Aklım gerçeğe doğru kocaman bir kuş gibi uçsun.

Her zaman başımın üzerinde yeriniz var.

 

Ey ateşin, neşelenmenin ve yenilenmenin ruhları!

Sizleri onurlandırıyorum.

Bu kutsal zamanda bu kutsal yerde benimle birlikte olun.

Bana amacın tutkusunu ve sevincin ışıltısını verin.

Ruhum özgürlüğe doğru yanan bir alev gibi dans etsin.

Her zaman başımın üzerinde yeriniz var.

 

Ey suyun, akışın ve öğrenmenin ruhları!

Sizleri onurlandırıyorum.

Bu kutsal zamanda bu kutsal yerde benimle birlikte olun.

Bana akışın tatlılığını ve duygusal dengeyi verin.

Kalbim gümüş bir balık gibi barışa sıçrasın.

Her zaman başımın üzerinde yeriniz var.

 

Ey toprağın, topraklanmanın ve eylemin ruhları!

Sizleri onurlandırıyorum.

Bu kutsal zamanda bu kutsal yerde benimle birlikte olun.

Bana bağlantının gücünü ve kalbin zenginliğini verin.

Ellerim İlahi Olan'ın bahçesinde sonsuz şefkatle çalışsın.

Her zaman başımın üzerinde yeriniz var. 

  

Ey yıldızların arasındaki Büyükanne Ay!

O parlak ışığın için sana minnettarım.

Beni ve sevdiklerimi bereketlendir.

Dünyanın tüm varlıklarını bereketlendir.

 19.03.2024

Günay AKBAYIN YİĞİT

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN...

CEMRELER DÜŞMEDEN ÖNCE...