CAN BULAN SÖZLER...

     Mevlana'nın kitabı elimde çok uzun zamandır sohbetteyiz birlikte. Zamana bakarken zamansızlık içinde güne aymak üzere yol gösteriyor ben denize. Muhabbetimiz derinleşmeden yol arkadaşım içeri dalıyor. Bölüyor sohbetimizi. Belli ki onun da benim gibi duyması, anlaması, ayması gerekenler var deyip ihtiyaca binaen gözümü sayfadan çevirip yüzümü dönüyorum yoldaşlık eden eşe. Dünyada yaşayınca doğal olarak sorunlarımızda çoğunlukla dünyevi. Dünyevi meseleler masaya oturunca Yunus Emre'nin sözü tamda içinde bulunduğumuz hale yazılmış gibi cuk diye oturuyor masaya  eşlik ediyor bizimle birlikte sofraya. "Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur." Bizim de bu ara derdimiz hayalimizdeki iki oda bir salon pembe panjurlu evimiz. Çizdiğim kroki masada, hesap ortada. Hayalimizin realitedeki hesabı çıkınca ortaya dertleniyor haliyle benimkisi. Çok ama çok endişeli. Hayali kuran ben olunca teselli etmekte bana düşüyor haliyle. Çözümler yaratıyorum kendimce. Yol arkadaşım bir taş misali donuk halde söze kapatmış kendini.  Ne desem boş. Ben ne kadar hülyalarda gezinip aklım bir karış havada isem, o da bir o kadar yerde sağlamlık ve güven arayışında. Bir taraftan çitlediği çekirdek ile zihnindeki sorunları aralıyor bir bir. Oynadığım farkındalık oyununa dahil edersem yoldaşımın nefes alacağını bildiğimden "Gel  muhabbetimize dahil ol. " diyorum. Mevlana'ya soralım  o her hali bilir her hale bir çare üretir. Yol olsun, yön göstersin bize. Razı oluyor istemese de. Hayalimizde ki eve biçtiğim değerin ilk üç rakamını alıp açıyorum sayfayı. İşin en heyecanlı kısmı bu benim için. Sayılarda saklı sözleri okumak. Mevlâna diyor ki "Hallerimiz birbirine aykırı... her biri etki bakımından öbüründen apayrı." Vallahi de doğru billahi de doğru. Sayfayı okurken oldukça itinalı davranıyorum. Bazı cümleleri okurken  çift dikiş geçiyorum. İçinde saklı olanı duymak, anlamak güne  aymak adına üstüne basa basa okuyorum . Okuduğum her cümlenin  her biri çok derin ve her biri bir mücevher gibi kıymetli. Yokluk halimiz kayboluyor anda servet buluyoruz sanki. Bir anda kıtlıktan çıkıp varlık haline bürünüyoruz.  Her şeyin zıddı ile varlık bulduğunu duyuruyor. ”Renklerin aslı renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır." sözünün üstünden bir kez bir kez daha geçiyorum. Kelimede saklı manayı anlamak adına. Halimiz ile savaşmaktan vaz geçip barışmaya karar veriyoruz. Mevlâna pusula oluyor bana-bize. Bir su damlası olup kırılıp yansırken kendimi gökkuşağı içinde yer alan renklerin içinde dans ederken buluyorum. "Söz harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı, hepsini bırakır, deniz kesilir. Söz söyleyen de, duyan da, hatta sözler de... Bu üçü de can olur." diye sözlerine devam ediyor Aldığım mis gibi koku ile birlikte kontrolün bizde olduğunu kavrıyorum sözle var etmeye karar veriyorum pembe panjurlu evimizi. Doğan güneşle birlikte sevgi ve iyi niyet dolacak hanemize . Bir nar çatlıyor  söz can oluyor, can buluyor yüzlerce nar tanesi  ile birlikte kelimelerle yayılıyor her bir yöne. Söze döktüğümü kalemimle birlikte yazıya döküp sadece kulaklarda değil gözlerde de can bulması için  not düşüyorum tarihe... 

 

01.04.2024

Günay AKBAYIN YİĞİT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN...

CEMRELER DÜŞMEDEN ÖNCE...