TIRTIL İLE KELEBEK...

Kulübemin içine yayılmış ve dağılmış olan parçalarımı derleyip toplamaya çalışırken bir ses beni kendime getiriyor. Gül kokulu kadının sesi bu. "Her şeyin bir başı, ortası ve sonu var...". Garip bir hüzün kaplıyor yüreğimi. Aha diyorum uçma vakti. Bir korku sarıyor her bir hücremi. Karşılaştığımız da yaralı bir kuş misali kanadı kırık çırpınırken bulmuştu bir yolun başında beni- bizi. Her birimizi yara aldığı yerden katman katman açarak yarlarımızı deşmiş, içini boşaltmış, temizlemiş, arındırmış kalben sarıp sarmalayarak bir noktadan bir başka noktaya erinmeden taşımıştı. Kendi yolculuğunun adını nokta ile tanımlayan bu bilge kadın her bir yolcuyu da kendi adıyla anmış bir anne gibi şefkatiyle sararak güvende hissettirmişti farklı farklı noktalarda duran bizi. Karılmayı, karılırken olmayı ondan öğrendik. Karşılaşmamız bir yazgıdan ibaret olsa da her birimize öz benlik kapılarını aralamış bir güvercin misali varoluşla, içinde bulunduğumuz halle, barış halinde yaşamayı, kendi içimizde biriktirdiğimiz zehrin içinde panzehrinde mevcut olduğunu, kendimizi kendimizden doğurmayı, tekrar eden döngülerden çıkmanın mümkün olduğunu, alanımızı yönetebileceğimizi sınırlarımızı koruya bileceğimizi duyuruyordu sessizce. Her insan gibi taktığımız maskelerimiz vardı ve bu maskelerin ardında saklanan yüzlerimiz. Yüzleşmeler zorlayıcı olsa da bir matruşka bebek gibi  açıldıkça küçülüp küçüldükçe merkezimizi bulduk sayesinde. Zaman ve zamansızlık içinde doğrulukla hareket eden bir saatin yelkovanı ve akrebi gibi doğru vakitte çalmak üzere ayarlanmıştık sanki.  Bir solukta gizli olan adına yaşam denilen an içinde. Bangır bangır bağıran iç sesimizle uyandırılıyorduk her birimiz. Bilinçaltı korkularımızla karşılaşıyor bölünüyorduk her gün ve gecede. Gördüğümüz rüya içinde seyahatlere çıkarken bir terazinin kefesinde ortadan ikiye bölünmüş ruhumuz ve bedenimizle dengede durmaya çalışıyorduk. Dengede olabilmek için dengeli yükler taşımalıydı omuzlarımız. Bir dengeli bir dengesiz olan haller içinde sabırlı olmayı, yeri geldiğinde yavaşlamayı ağır ağır yol almayı öğreniyorduk karıldığımız elden. Güneşin doğuşuyla aydığımız güne merhaba derken karanlıktan aydınlığa, düşten gerçeğe kozamızı delmeye kanatlanmaya doğru yol alıyorduk…  

     Osho'nun dediği gibi "Bir Zen Ustası başkalarının ustası değil kendisinin ustasıdır. Ustalar gerçeği öğretmez; bunu öğrenmenin yolu yoktur. Bu kutsal yazıların, sözlerin ötesinde bir aktarımdır.  Bu bir aktarımdır. Bu, içinizdeki enerjiyi kışkırtan bir enerjidir. Bu bir tür eşzamanlılıktır. Ustaya büyük sevgi, güven ve büyük açık kalplilikle yaklaşmalısınız. Siz kim olduğunuzun farkında değilsiniz. O kim olduğunun farkındadır. Tırtılın kelebek olacağının farkında olmadığı söylenebilir. Siz tırtılsınız. Usta/mürit ilişkisi tırtıl ile kelebek arasındaki ilişki gibidir, tırtıl ile kelebek arasındaki dostluktur. Kelebek, tırtılın bir kelebek olacağını kanıtlayamaz; bunun mantıklı bir yolu yoktur. Ama kelebek, özlem dolu bir tırtıl yaratabilir; bu mümkündür."  Osho'nun dediği gibi bu bilge kadın kendini bilen bir ustaydı. Biz kendi farkımızda olmasak da. O kendinin farkındaydı ve bizlerinde farkındaydı.  Biz tırtıllar olarak ustamıza karşı açık kalplilikle güven ve büyük bir sevgi ile yaklaşarak çok ama çok güzel bir dostluk ile taçlandık-taçlandırıldık. Ustamızda Gül kokusu sindirdiği özlem dolu tırtıllar yarattı. Kozasını delip değişip dönüşüp kelebek olmak ya da o koza içinde bir tırtıl olarak yolu tamamlamak ta bir seçim meselesi idi. Gül kokulu kadın veda ederken “Bırakmayı da bilmek gerek hayatta…” deyip yol açıklığı dileyerek yuvadan çıkmaya, kozamızı delmeye, kanat çırpmaya hazır olduğumuzun haberini duyurmuştu.

Aşk’LA ve Işık’LA…

Hep.

Diyerek

Noktalamaştı cümlesini.

Bir Nokta Yolcusu olarak saygılarımla hayatıma-hayatımıza dokunan beni-bizi bir noktadan bir başka noktaya taşıyan Gül Kokulu Kadına her bir dokunuşu için minnettarlığımı sunuyor önünde şükran ve saygıyla eğiliyorum.

Her daim Sevgi, Şifa ve Aşk’LA…

 

08.04.2024

Günay AKBAYIN YİĞİT

 

 

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN...

CEMRELER DÜŞMEDEN ÖNCE...