DEDEMİN DİZİ...
Sarp dağların ve akarsuların eşliğinde adımlarken yorgunluk basıyor zaman zaman. Dinlenmek ve dinlemek istiyorum bir süreliğine de olsa dağların, suyun, akışın, akış içinde saklı olan içimdeki benin sesini . Bir esneme eşliğinde kapayıp gözlerimi ve gerisin geri dönüp zamansız zaman içinde masal anlatıcı dedemin yanına kırıyorum dizimi. Yolculuk içinde yolculuk, çocukluk içinde çocukluk yapmaya karar veriyorum anda. Dedemin sakinliğine, dedemin bilgeliğine ihtiyacım var çünkü. Kapalı gözler ardında saklı bir köy, bir masal, bir çocuk, birde oldukça bilge bir adam Bao. Topraktan yapılmış iki odalık damın yerine kurulan üç oda, bir salon, betondan yapılmış, evdeki dedemin odasında, dizinin dibine çöküvermiş bir çocuk oluveriyorum bir anda. Gözlerimi kapamayı bu sebeple çok seviyorum çok. Geçmiş ile gelecek arasında yolculuk yaptırıyor bu karanlık ardında saklı aydınlık. Canı masal dinlemek isteyen, o masalı dinlerken hayal kuran, hayallerin içinde kaybolup, uyuyakalmayı isteyen bir çocuğum işte. Masal ve çocuk. Çocuk ve hayal. Hayal ve bulmak. Bulmak ve kaybolmak. Canım dedemi demirden karyolasından aheste aheste inişini görüyorum. Yavaş oldukça dingin oldukça mağrur duruşu gözlerimin önünde bir film şeridi gibi kayıp geçiyor. Odanın sahibi demirden karyola sanki. Tahtadan bir divan, harıl harıl yanan bir soba, sabahtan gazete parçaları ile iyice temizlenmiş ve akşam karanlığını loş ışığı ile aydınlatılacak olan duvara asılı bir gaz lambası . Birde dedemin el emeği göz nuru kürsüler. Dedem birazdan kürsüsünü çekecek ve oturacak tahtına bende o tahtın sahibinin dizinin dibine. Oh be yaşasın masal! Yaşasın çocukluk! çığlıkları atasım var kapalı gözler ardında. Akşam yemeğinden sonra yatakla bedenin buluşmasından az önce, yanan gaz lambası eşliğinde dedem masal anlatırdı bize. Masalı babalarından dinleyen çocuklara özenmiş olmalıyız yada babamızın babasına hitabından mıdır? bilinmez Bao derdik dedemize. Bao bizim dedemiz. Babamın babası, ninemin kurtlara kaptırdığı nişanlısının yerini alan sevgilisi, dağların jokerinin dedesi, iskambil kağıtlarının ustası. Konu komşunun Bawa Uşe'si. Kartlar, kağıtlar, adımlar ve masallarla haşır neşir oluşumun mimarı. Masal dinleyen her çocuk gibi bende akşam olmasını heyecanla bekler günün ağarmasını, gecenin gelmesini isterdim. Ay ışığının şavkında, dinlenen o masallar yok mu? O masallar. Ah ne kadarda güzel, ne kadar da anlamlı. Bir hülyaya daldırır aratırdı içindeki kahramanları. Bir padişah ve üç kızı, daldan düşen elmalar, o güzel kızlar için yollara düşen yol arayan yakışıklı delikanlılar hayalimi süslerdi. Karanlık bastırınca yanan kuzinenin alevi tavana yansırken yanar döner ışık dansı eşliğinde başlardı masal. Anacığımız gaz lambasının fitilini ateşlerdi sonra. Masalı ateşler gibi. Bir kibrit alevi ile başlar bir üfürüşle son bulurdu masalımız. Elma, gaz ve hayal kokardı bu oda. Dedem demirden gıcırtılı karyolasından inip kürsüsüne otururken heyecanla dedemizin etrafına oturuverirdi o an orada bulunan çocuklar. Oturduğu kürsüde bir tahtta oturur gibi yavaştan oturur. Tabakasını çıkarır beyaz bir kağıdın arasına bir tutam tütün koyar dili ile ıslatır, dişleri ile yer yer o ince kağıttan minik minik koparılır itina ile yapıştırılırdı. Dedemin tabakası, o tütünden cigaranın sarılma hikayesi benim tiryakiliğimin sebebi. Bir yudum cigara dumanı, tavandaki loş ışığın dansına eşlik ederdi dedemin nefesi ile. Alevin yansımasına gazlı lamba, isi ile kıvrılarak, iz bırakırdı, karışırdı, bu muhteşem dansa. Tango yapan iki usta dansçı gibi alev ve yansıma. Nefes ve duman. Masal içinde hayal kurdurur diyar diyar gezdirirdi beni. Kralların, kraliçelerin, prenslerin, prenseslerin hayatının içinde gezinirken kaybolur uyuyakalırdım. Babamı kral, annemi, kraliçe, ablalarım prenses olur hünerini sergilerdi her biri. Ben daldan düşürülecek o üç elmayı bakışlarımla düşürürdüm. Dedem muhteşem bir rehbermiş meğerse benim için. Ne çok şey öğrenmişim ne çok şey. "Atila bay, batila bay ezgileri eşliğinde." Dedemden yüzümü Güneş'e dönmeyi, Yaradan'a niyaz ederken ışığın kutsallığının şahitliğinde niyaz ve niyet etmeyi, ışığın kutsal olduğu kadar kutsayan olduğunu, beline sardığı kuşağından, kuşaktan kuşağa aktarılan dik duruşu, eğilip bükülmemeyi, ellerimi daldırdığım ceplerinden şeker tadını, iskambil kağıtlarından yaşamın bir oyun olduğunu, yaşam içinde oyun oynayacaksan iyi bir izleyici olmak gerektiğini, kozunu paylaşmadan önce iyi düşünmeyi, her oyunun bir kazananı olduğu kadar birde kaybedeni olduğunu, duruma göre ödülün eldekilere göre değiştiğini, olmak için önce kırılmak sonra yontulmak, şekilden şekle değişen dönüşen ağaç parçaları ile sabırla yaptığı kürsüleri izlerken öğrendim. Ne çok şey öğrenmişim meğer senden Bao. Az ve öz konuşmayı, ağır ağır ama sürekli adımlamayı, hayal kurmayı, sevginin cepte her daim taşınması gerektiğini, tadının şeker gibi olduğunu, nineme getirdiğin ve hep kalbinin üstünde taşıdığın o iç cepteki kaymaklı bisküviden sevgilinin kaymak tadında olduğunu, her daim içte bir yerde yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağı kuran kalpte saklanması gerektiğini, hepsini senden öğrendim. Kapalı gözler ardında gördüğüm ve oldukça özlediğim dedemin penceresinden her çocuğa bir baba, her çocuğa bir masal, her çocuğa bir şeker, her çocuğa dik duruş, her çocuğa tavanda dans eden alevler, her çocuğa fitili ateşleyecek isinden pasından arındıracak bir anne, her çocuğa uykuya daldırırken aynı zamanda farkındalık yaratıp uyandıran benim dedem gibi bir rehber diliyorum. Dedemi dinlediğim ve izlediğim güneşli bir günden selamlıyorum o güzel o bilge ruhunu...
30 Temmuz 2024
Günay AKBAYIN YİĞİT
Not: Anlattığı masallara hayal dünyamın kahramanı canım dedemin anısına yazılmıştır . Işıklar içinde uyu. Sonsuz minnet ve saygılarımla...
(Zazaca Bao'nun anlamı baba demek)
Yorumlar