İZLENEN VE DİNLENEN SÖZ...
Dün gece Mevlana bana bir kitabın 295.sayfasında " Sevgilisini Beklerken Uyuyakalan Aşığın Hikayesi" 'sini anlattı. Ben hikayeden payıma düşeni, yüreğime dokunanı, paylaşacağım sizinle. Sizde merak eder tamamını okumak isterseniz eğer çağımızın amcasına bir ara sorar yada benim gibi elim sayfalara gözüm karakalemin izlerine dokunsun derseniz arar bulursunuz o sevgili gibi, benim gibi hikayenin kendisini. "Eski zamanlarda bir aşık vardı, ahdinde duran (sözünü vaktinde yerine getiren) bir aşıktı o. Yıllarca ay yüzlü sevgilisine bağlanmış ,padişahına adeta esir olmuştu. Arayan, sonunda bulur; çünkü genişlik , sabırdan doğar. Sevgilisi bir gün, bir gece gel dedi. Senin için ballar börekler yaptım. Falan odada gece yarısına kadar bekle, geceleyin sen çağırmadan gelirim." Heyecanlı bir bekleyiş olsa gerek. İşin içinde bal ,börek birde sevgili olunca oldukça tatlı göründü. Neyse ben bu hikaye ile buluşmadan saatin yarısını üç geçe Gül Kokulu Kadının sesi duyuluyor dostlarla oturduğum sofrada. Mayıs'ta kurulan adının Eylül konduğu, ilkbahar ile sonbahar arası, çiçeklenmek, meyve vermek ve yaprak dökümünün tamamını kapsayan,bir ağacın yolculuğu gibi. Neredeyse yılın yarısı kadar bir zaman dilimi. Benim gibi bana benzer yada senin gibi sana benzer, yolcuların toplandığı bir meclis. Bu meclisin adı Eylül. Ustasının adı Gül. Kokusu gül. Adınızı Eylül koydum ama hepimizin sabır göstereceği bir durum var diye duyuruyor karşısındaki her bir kişiye. Kendini arayan, ararken sıkışan, sıkışırken bunalan, bunaldıkça yardım dileyen bir meclis bu. Mayıs'ta doğsa da adı Eylül. Gül kokulu kadının sesini duymuş olmalı Mevlana'm "Arayan bulur; genişlik, sabırdan doğar." diye sesleniyor uzak görünse de oldukça yakından. Genişlemek için Mayıs'tan Eylül'e kadar sabretmek gerek demek. Önce çiçeklenmek, sonra meyve vermek ve sonrasında dökmek yaprakları tek tek geldiği yere. Ağaç olmak yada o hikayedeki gibi sevgiliyi beklemek sabırla. Neyse ben yine döneyim geceye. Sevgilisini dört gözle bekleyen adama. " Adam kurban kesti ekmekler dağıttı. Beklediği ay, sisten pustan kurtulup (nihayet) görünmüştü. O hararetli aşık geceleyin, sevgilisinin vaadine ümitlenerek o odaya gelip oturdu." Hikayeye devam ederken şaşkınlığım tavan yapıyor. Nasıl yani? Az önce Gül kokulu kadın taşımadı mı hepimizi ayın en tepesine. O tepeden biraz yakın, biraz uzak derken hülyalara daldırıp epeyce uzaktan baktırmadı mı kendimize. Bu nasıl bir denklik hali. Döneyim ben yine kaldığım yerden hikayeme. " Gece yarısı geçince vaadinde duran sevgili çıkageldi. Fakat aşığını uyuyor buldu. Yeninden bir parça kesti. "Sen çocuksun, buralarda oynayadur dedi." diye cebine de bir kaç ceviz koydu." Aşık'san madem uyanık ol be kardeşim beklerken uyuyakalmak ta neyin nesi diye öfkeleniyorum aşık adama. Dolunaya giderken günlerden cuma. Sevgiliye varmak isteyen bir meclis topluca çıkıyor bu gece vakti ay yolculuğuna. Vardığım yerde Ay'ı dolmaya ramak kalmış halde buluyorum. Muhteşem bir dolunay. Ay'la bir olup sarkıtıyorum bacaklarımı boşluğa. Bir salıncakta sallanan çocuk misali mutluyum Ay'ın tepesinde. Keyifle oturduğum yerden mutlu mesut bir halde izliyorum kendimi. İnişe geçmeden önce sevgilisini bekleyen aşığın uyanış halinden bahsedip gerisini kendime saklıyayım bari. "Aşık geceleyin uykusundan sıçrayıp uyanınca yanı başında duran yenini. cebinde de cevizleri gördü. Dedi ki "Padişahımız, doğruluktan, vefadan ibaret. Bize ne geliyorsa bizden geliyor. Ey uykusuz gönül, biz bundan eminiz. Çünkü bekçi gibi dam üstünde elimizde sopa, beklemekteyiz. Cevizlerimiz bu değirmende kırıldı. derdimize ait ne söylesen azdır. Ey bizi kınayan, bu macerayı ne vakte kadar dinleyip duracağız? Bundan böyle deliye az öğüt ver. Ben artık ayrılık işvesine ait sözleri dinlemek istemem. Bunu sınadı; ne vakte kadar sınamaya devam edeceğim?" hikayenin kaybolduğum yerinden Gül Kokulu Kadın duyuruyor tekrardan sesini. "Sen dünyasın. Sen varsan her şey var. Sen yoksan hiç bir şey yok. Ellerini aç, başını eğ ve ilk selamı kendine ver." Her daim aşk ve ışıkla deyip ilk selamı kalbimize veriyoruz Eylül Meclisi olarak. Mevlana başıyla onay verip "Baş gözü, daima bedeni görür, can gözüyse hünerli canı..." diye destekliyor Gül Kokulu Kadını. Her çıkışın bir de inişi vardır ya vakit yaklaştığında çıkardığı gibi indiriyor adına yakışır şekilde sevgiyle. Gecenin dolmak üzere olduğu Ay'dan ayrılıp ayaklarımın yere bastığı bu Cuma gecesinde Gül Kokulu Kadın Mayıs'tan Eylül' e sabırla bekleyen, kendini arayan, her bir yolcuyu, çıkartıp oturttu ayın en tepesine. Yavaş yavaş uzaklaştırıp sonra bir nokta olacak kadar çok ama çok uzaktan çok ama çok yakından baktırdı kendimize. Mevlana dinle dedi Mesnevinin ilk cümlesi ile. Gül kokulu kadın yazmak isteyen yazsın dedi tecrübesini. Söz dinlemekte üstüme yoktur. Hele de sevdiğimse sözü söyleyen bir değil bin kez dinlerim. Bende dinledim ve yazdım. Bana gördüğümü, duyduğumu, anladığımı yazmak düştü. "Sevgilisini beklerken uyuyakalan aşığın hikayesinde."
Son sözü Mevlana'm söylesin bana, sana, hepimize.
"Babacığım bu gece uykuyu bırak! Bir gececik olsun uykusuzlar mahallesine gel de şu Mecnun olanlara, pervane gibi vuslat uğrunda ölenlere bir bak!"
20 Temmuz 2024
Günay AKBAYIN YİĞİT
Sevgi, Şifa ve Aşk'la
Her daim kalp gözü ile görenlere selam olsun...
Yorumlar
Ne güzel bağlamışsın grubun yolculuğunu bir aşıkın yolculuğuna...
Her daim uyanık olmak, farkında olmak gerek, yaşam planımız gereğince...
Yolumuz açık olsun, çabamız aşk olsun ışık olsun...
Sevgilerimle...
Banu Akkuzu/ Eylül Grubu