FARKLILIKLARIMIZLA BİLİNMEYEN-İZ...

Bugün farkındalık yolculuğumda yol boyunca bana destek olan dostlarıma, bu farkındalığa aracılık eden, kendimle aramda olan perdeyi aralamama vesile olan, tüm güzel ruhlara teşekkür babında, posta kutusuna atılamasa da, bir kitabın içinde saklı defterin sayfaları aracılığı ile bir mektup yazıyorum dostlara. Evvela selam edip büyüklerimin ellerine, küçüklerimin gözlerine, yaşıtlarımın omuzlarına bir öpücük kondurarak ruhları ile yolculuğuma eşlik ettikleri,  besleyip büyüttükleri , yol ve yön gösterdikleri, güvenle, zaman ve mekan ayrımı olmadan varlıkları ile varoluşun hakikatine adımlarken bana kattıkları, dünya alemine gelişimizin bir amacı, gidişimizin nihai bir sonu olduğunun kabulüne katkı  sundukları için  teşekkürü borç bilip mektubuma başlıyorum yavaşça. Varoluşun içinde yer alan her bir varlığın  bir o kadar benzer bir o kadar  eşsiz  olduğu, her birimizin karşısındakinin aynası olduğunu, ışığın düştüğü yer ve zamana göre gölgelerin oluşmasının kaçınılmaz olduğu, bu gölgelerinde bizden yansıdığı hakikatine uyandırdıkları için şükranlarımı sunuyorum. Her birinin o güzel ruhları önünde saygıyla eğiliyorum. Mektubun girişinden sonra içinde bulunduğum hal ve ahvali belirterek kendimden bir miktar daha haberdar ederek rehberliklerinin devamına ihtiyacım olduğunu belirtiyorum.  Mektubumun sonuna  " Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma, unutursan küserim, bağlarımı keserim" manisini de ekleyerek  mektubuma cevap beklediğimi, verilmediği takdirde aramıza kırgınlık gireceğini, bağların kopmamasının iletişim ile mümkün olduğunu belirtiyorum. Dört cümlelik bir manide özetleniyor iletişimin yolculuğu. Mani deyince ruhu şad olsun kapı komşumuz Leman teyzeyi de anımsamadan geçemiyorum nedense. Mektubun sağına soluna kırmızı kalemle boyanmış kalpler iliştiriyorum sevgimi taçlandırmak üzere. Özlemişim mektup yazmayı. Sahi siz hiç sevdiklerinizle mektuplaştınız mı?  sorusunu sorduktan hemen sonra  farklı kuşaklardan sevdiklerim ve iletişimde bulunduklarım olduğunu farkında,  çağımızın amcası ile iletişime geçerek, kuşakların hikayesini araştırmaya başlıyorum. Bu konu üzerine yapılmış bir araştırmadan özetlemeye çalışıyorum kuşaklar arasında ki farklılaşan iletişimi.  Sena ERDEN AYHÜN  adında bir akademisyenin   kuşaklar ile ilgili araştırmasına takılıyor gözlerim.  Payıma düşeni  alıp sizlerle paylaşmak adına sayfama da düşüyorum hemen. Sena hocamız sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan makineleşme ve insan gücü kullanımın seyrini şu şekilde tanımlamış.  "Sosyal, ekonomik, politik ve teknolojik iyileşmeler toplumların sahip oldukları kültürün mevcut yapısını değişime uğratmıştır. Söz konusu unsurlardan ötürü farklı zaman dilimlerinde doğan kuşakların davranışlarında farklılaşmalar ortaya çıkmıştır. 1945’li yıllardan önce doğanlar ve sessiz kuşaklar (gelenekseller) olarak adlandırılan, 1946-1964 yılları arasında doğan ve Baby Boomers kuşağı olarak adlandırılan insanlardan oluşturmaktadır. Baby Boomers kuşağının çalışkan, fedakar ve itaatkar bir yapıya sahip oldukları ifade edilmektedir. Hemencecik bu araştırmayı kendi aile fertlerimle buluşturuyorum. Sessiz kuşaktan başlayıp  Z 'ye kadar  devam eden kuşakları barındıran oldukça geniş bir aile olarak kuşak kuşak bu birlikteliğe örnek teşkil ediyor gibiyiz. Babacığımın sessiz kuşağın bir üyesi olduğunu gelenekçi, örf adetlerine düşkünlüğü, hısım akraba ile bağı, sessiz  sedasız bir bilgeliğe sahip oluşu gözümden kaçmamıştı zaten okuduklarımla birlikte bütünleşiyor bu sessizlik hali ve anlam kazanıyor  duruşu. Sonra abimle başlayıp  yedinci çocuğa kadar  devam eden altı kardeşim ise Baby Boomers kuşağı yani patlama kuşağı  içinde yer alan grup. Geniş aile olmanın avantajını kullanıyorum içinde bulunduğum  aileyi gözlemleyip, sentezliyorum kuşakları. Baby Boomers kuşağı içinde yer alanların yapılarının çalışkan, fedakar, itaatkar olduğunu ve  kuşağın gerektirdikleri ile şekillendiğini öğreniyorum. Bu araya bir gülümseme yerleştirip, babam beni nüfusa yanlış  kaydetmiş olmalı, diyorum içimden. 1964-1946 tarihleri arasında bir zaman diliminde doğmuş olmalıyım diye doğum saatime bir de doğum tarihi ekleyesim geliyor nedense. Elden ele taşınan bir madalyon bulunduğum zamandan 1960 yılına bağlamıştı bir zaman. Bir madalyonun ardındaki hikayenin içine dahil oluşumu bir başka zamanda anlatırım belki. Azıcık bahsedip sizleri merakta bırakmadan özet geçeyim bari. Tesadüfen elime ulaşan bir madalyon, beni yerden yere, inançtan inanca, yaşamdan yaşama, esaretten özgürlüğe, derinleşen yaralara, yaralara şifa olan bir şamana, karanlıktan aydınlığa taşıdı. Varsayılan o ki geçmiş yaşamımda  bir rahibe olduğumu, 1960 yılında Münih kentinde bulunduğumu  ve bir madalyon ile taçlandırıldığımı  ve izlerini  ülke ülke aradığım düşünülürse çokta uzak değilim aslında bu kuşağa. Neyse geçmiş geçmişte kalmış deyip Sena hocanın araştırmasına X kuşağı içinden bu yaşamımdan  devam edeyim. X kuşağı değişim ve dönüşümün çocukları " Teknolojik gelişmelere tanık olan 1965 ile 1979 yılları arasında doğmuş olan  ve akabinde gelen Y kuşağı ile birlikte yol alan, patlama  kuşağının aksine iş ve özel yaşamları ile denge kurmuşlar, fakat titiz çalışma alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir."  diye araştırmasından bahsediyor  değerli hocamız. Ben ve ablam ailemizin son iki üyesi olarak titizliğimizi bu kuşağa borçluyuz demek ki. Bu kuşak içinde bize eşlik eden birde yeğenlerimiz var. Üç aşağı beş yukarı aynı yaş grubunda olan başka aile bireyleri olunca bizim kuşak sevgi dolu, işinde, gücünde, dengeli. Oh be dengede olduğumu, yaşadığım kuşağa mal edip mutlu oluyorum havalara uçuyorum kelimelerin içinde. Geliyoruz Y kuşağına . Y kuşağı  1980 yılında doğan ülkemizin darbe çocukları. Korku ile sindirilmiş büyüklerinin korkusuzluğunu göstermek adına esarete, baskıya, zulme  isyan edercesine bağımsızlığını koruduklarını yazmış sevgili hocamız. Bir önceki kuşaklar çekmiş çekeceğini bu kuşak ise  hak hukuk adalet sisteminin farkında doğuvermişler içinde bulundukları zamana. Kılını kıpırdat diye ses etsen kendilerine , özgürlüğümü kısıtlama  cevabı ile  karşılayan kuşak bu kuşak olsa gerek. Bağımsızlık, özgürlük nidaları yükseliyorsa seslerinde biliniz ki bu şahıs 1980-1994 yılları  arasında doğmuş bir şahsiyet. Sena hoca Y kuşağını tanımlarken " "Bağımsızlıklarına düşkün, teknolojiyi kullanan, eğlenceyi ve para harcamayı seven ancak yetişkin kuşaklar kadar çalışmaya çok yoğun zaman ayırmadıkları görülmektedir" demiş. Başkası çalışsın ben yerim sloganı bu kuşağa ait gibi. Biraz gıcık mı oluyorum  ne ? Azıcık ta  kıskançlık  sezdim kendimde. Arkadaş gelip tahtımızı salladığınız yetmiyor birde yan gelip yatıyorsunuz oldu mu ? şimdi. Söz konusu kuşağın kurallara daha az bağlı davrandığı, özel yaşamına daha fazla zaman ayırdığı ve saygı kavramına daha farklı baktığına da  dikkat çekmektedir."  Sena hocam.  Hak veriyorum Y kuşağına. Ancak küçücük bir nasihatim var bu kuşağa. Had bilerek  sınırlarını korumanın mümkün ve güvenli olduğu hatırlatmasını ilave ederek geçiyorum M kuşağına . 1995-2002 yılları arasında doğan M ve 2003 ve sonrasında dünyaya gelen Z kuşağına anlatacak hikayeler biriktirsinler derim Y kuşağına. Gıcıklık işte parayla değil M kuşağından döndüm yine Y'ye . Ye Ye Ye. Şaka Şaka seviyorum ben bu kuşağı.1995 yılından sonra dünyaya gelen M ve Z kuşaklarının akıbeti henüz değerlendirmeye alınacak zaman içinde olmadığını davranış ve tutumları hakkında her hangi bir tespit yapılmadığı duyuruluyor bu araştırma sonucunda. "Kuşak teorisi; belirli zaman aralığında doğan bireylerin benzer değer yargıları, davranışları ve yaşam biçimlerinin, belirli bir çağda doğmuş olmalarından kaynaklandığı olgusuna işaret etmektedir. Her kuşağın bünyesinde birtakım karakteristik özellikleri ve değer yargılarını barındırmasından dolayı, bireyler doğmuş oldukları kuşak grubunun davranışlarına benzer özellikler gösterirlerken, diğer kuşak grubunun davranışlarından farklı özellikler sergilemektedirler. "Kuşak teorisini bu kadar yakın incelememe sebep olan ve bu konuyu araştırmama vesile olan,  sabah sabah yazıya döktüğüm bir mektup. Güne mektupla başlayıp kuşakları kucaklamakta apayrı bir mevzu. Kuşakların serüvenini okuyup iletişimlerini hayal ediyorum kendimce. Bir geçiş dönemi çocuğu olarak doğduğum zamana has değişim ve dönüşüm yanlısı biri olarak gerçeğin içine bir miktar hayal bir miktarda ironi ekleyerek postacının elinde sahibini arayan mektupları ulaştırıyorum sahibine. Dumanla, sesle, güvercinle, mektupla, mesajlarla, uygulamalarla  iletişimin hızının sınırsız ve öngörülemez olduğu bir zaman diliminde bir çok kuşakla yaşayıp bir çok kuşak ile iletişim kuruyorum bulunduğum geniş aile içinde. Bir dumanın isi, bir güvercinin ayağı, tükürükle yapıştırılıp allanıp pullanan, mühürlenip adrese teslim yola çıkan zarf içinde saklı mektuplar. Hepsi iletişimin bir başka zamanda bir başka yolu. veda ederken sayfama her kuşaktan dile gelen veda sözleri ile birlikte el sallayayım hepinize. Allah selamet versin. Hoşça kal. Bye .Ok. 👋 diye gittikçe cümlelerin, kelimelere, kelimelerin harflere sığdırıldığı, hızlanan bir ağın içinde kuşak kuşak açılıyoruz katmer katmer açılan bir gül gibi. Cümlemi sonlandırırken saygı sevgi ve tüm farklılıklarımızla selamlıyorum varoluşu ile bir zamana damgasını vuran gül gibi açılan açıldıkça kokusunu yayan tüm kuşakları....

15.08.2024
Günay AKBAYIN YİĞİT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN...

CEMRELER DÜŞMEDEN ÖNCE...