UZUN İNCE BİR YOLDAYIM...
UZUN İNCE BİR YOLDAYIM
Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldayım Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Uykuda dahi yürüyom Kalkmaya sebep arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece Kırk dokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşüm gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece Düşünülürse derince Irak görünür görünce Yol bir dakka miktarınca Gidiyorum gündüz gece Şaşar Veysel işbu hâle Gâh ağlaya gâhi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece
Sabahın bir vakti düşüyor dilime bu sözler. Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyim, yürüyorum gündüz gece... Her birimizin iki kapılı olan bu handan, bir girişimiz birde çıkışımızın olduğunu vurgulayan. bir terk etme ve bir terk edilişi içinde barındıran iki yönlü bir hikaye. Vefa ile vefasızlık duygusunu içinde barındıran hikayesi ile derin oldukça derin bir yerden aralıyor penceremi Aşık Veysel. Nağmeye dönmüş bu satırları her okuyuşumda her dinleyişimde bambaşka bir kapı aralanıp o ocağa davet ediyor insanı sanki. Nerden mi esti sabah sabah Aşık Veysel derseniz. Dedemi benzetirim Aşık Veysel'e. Fotoğrafını görseniz kardeş sanırsınız. Bu kadar mı benzerlik olur! Aşık Veysel'in tabiri ile şaşar kalırsınız bu hale. Ne vakit dedemi ansam, özlemi yokladığında yüreğimi, yürürken kaybolurum Veysel ile birlikte, uzun ince bir yolda. Hazin bir hikayesi vardır Aşık Veysel'in. Gören gözleri kapanır bir bir. Kapandıkça açılır aslında . O âmâ gözlere, ırak olan görünür kılınır, görünür olur ırak yakına. Görünen ve görünmeyen arasında ince bir çizgide yürünür aslında yol. Bir üstadın kör olduğunun varsayıldığı, gözler ardında, saklı olan sırra vakıf olurum dinlerken o aşığı. Hikayenin oyuncuları ile yer değiştirir kendimi oynarken bulurum Sivas elinde bir gece vakti, bir evde. Körlük ardındaki aşkı tatmak adına Aşık olur, Veysel olur, terk eden eş olurum anında. Bazen yürüdüğüm yolda terkedilen ben olurum, omuz veririm Veysel'e görünmeyeni görsün diye. Bazen gecenin bir vaktini, el ayak çekilmesini bekleyen kadın olur, el ele vermiş kaçarken bulurum kendimi. Bazen terk edilen olarak değer biçerim sevdiğim kadına. Aşkımın adını vefa koyar, çiğnensin diye yerleştiririm yola çıkacak çarığa. Ezildikçe incinsin isterim el ayak çekilirken kaçan sevgilide vefa. Bazen çarığı giyen olurum, vefasızlıktan incinir yürüdüğüm yollar. Derin çok derin bir mevzuymuş bu aşıklık hali. İki ucu boklu değnek misali gibi garip çok mu çok garip bir hal. Aşık olsan bir türlü, aşktan kaçsan bir başka türlü. Aşık Veysel'e seslenirim Dersim'den. Ah be dedem! Görmez olduğunu kim duyurmuş cihana. Sen görünmeyenin ardındakini sezen, ırak olanın ardında olanı görensin. Sana kim demiş ? Âmâ. Kim demiş sana kim? Gözü kör olasıcalar, sana kör diyende hangi hadsiz? diye isyanları oynuyorum sözlerin nağmesi eşliğinde, içine daldığım hikayede. İkilikler içinde birliğe doğru yol almanın adıdır Aşk. Aşk yolunda yürüyen Ey Aşık! Seni dinlerken uzun ince bir yolda senle yürür, senle aşık olurum, izini sürdüğün sevgi ile vefa olur, taşırım vefayı diken niyetine çarığımda. İncinse de canımın cananı, yürürüm ben yolları Aşk'la. Dönerim kendi yoluma. dalarım uykuya. Kim demiş uyurken yürünmez yollar. Kim demiş kim? Yürürüm senle birlikte, elimde asamla eşlik ederim dedem sana eşlik. Madem adın Aşık. Varsın sana da bana da kör desinler, yazık desinler, acısınlar. Ne derlerse desinler. Giderim gündüz gece, yürürüm, yürürüm o uzun, o ince yollarda . Sen olurum, kör olurum. Görünmez olanın ardını, görmek adına, kaparım gözlerimi. Aşk adına, aşıklık adına. Aşık olur, Veysel olur, mümin olur, kurt olur, inançla iz sürerim o uzun, o ince yollarda...
31 Ağustos 2024
Günay AKBAYIN YİĞİT
Aşık Veysel'i ve Rahmetli dedem Hüseyin Akbayın'ı rahmetle anıyor. Bu yazıyı kaleme almama vesile oldukları için minnettarlıkla ruhları önünde saygıyla eğiliyorum.
Yorumlar