HAYAL İLE TANIŞMA...
Edip günlerdir derbeder halde yattığı yatak odasının perdelerini ve camlarını sonuna kadar aralayıp odadan hızlıca çıktı. Günlerden Cuma aylardan Kasım'dı. Yıllardan hangi yıldaydı zaman içinde yolculuk yaptığından dağılmıştı. Paramparça, darmadağın bir halde yıllar arasında geçişler yapıyordu. Bir parçası çocukluğunda, bir parçası ergenliğinde, bir parçası okullu halinde, bir parçası terk edilmiş Edip'te takılı kalmıştı. Bir parçası korkulu, bir parçası umutlu, bir parçası aşık, bir parçası kayıp kaç Edip'e mesken olmuştu bedeni ve ruhu. Hırlıya hırsıza karşı tedbir mahiyetinde evinin camını kapısını sıkı sıkı kapatırdı her defasında. Hasan dayı tembihlemişti İstanbul'a ayak bastığı ilk günde. Oysa köyünde kapılar sonuna kadar açık tutulur, yatmadan yatmaya kapatılırdı. Şehir ile köy arasında değişiyordu kapıların açılışı ve kapanışı da. İnsanlarda benzeşiyordu zamanla yaşadıkları yerlere. Bu şehirle birlikte kapanmayı ve kapatmayı öğrenmişti Edip. Birde kulağına küpe olarak takmasını istediği sözleri vardı Hasan dayının. "Yediğine, içtiğine, oturduğuna, gezdiğine dikkat et ve bu sözlerimi de kulağına küpe olarak tak, gittiğin her yere kendinle birlikte taşı." demişti. Edip okula başladığının ertesi yılı Hasan dayının sözlerini unutmamak adına, kulağını deldirip bir küpe bile taktırmıştı. Günlerce acımıştı kulağı bu sebeple. Son günlerde kaybedecek bir şeyi yokmuş gibi hissediyordu. Kapı cam açık kalsa ne olurdu? Kapalı geçirilen günlerin kokuşmuşluğu yele kapılır da evi arınırdı belki. Küpesini kulağından çıkarmaya niyet etti bir an. Sonra vazgeçti. Seviyordu kulağındaki küpeyi. O küpe erdemli olmasının sembolüydü. Bu şehirde yaşadığı yıllar içinde Hasan dayının ne demek istediğini daha iyi anlamıştı. Elini kulağına götürdü. Okşadı kulağını. Şefkat gösterdi dağılan kendisine. Ne kadar süre sonra evine dönecekti bilemeyince gerisin geri döndü kapıdan. Yıllarca sırdaşlık etmiş, kimseciklerin bilmediği nice hallerine tanıklık etmişti evi. Şimdi sırtını dönüp gidemezdi hanesine. Sırtüstü açık bir halde bırakıp gitmeye gönlü elvermedi. Gerisin geri döndü evine, içinde dolanıp hızlıca açık olan her camı ve kapıyı sıkıca kapattı, perdeleri çektikten sonra salonda bulunan severek oturduğu koltuğuna bırakıverdi bedenini. Bir süre başı ellerinin arasında öne arkaya sallandı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bu bilinmezlik hali kendisini allak bullak etmiş, depresif hali değil evden yataktan bile çıkmasına engel olmuştu. Bir an önce ayaklanıp çıkmalı, kendini sokağa atmalı, derin bir nefes aldıktan sonra insan içine çıkmalıydı. Bu halin ne kendisine nede başkasına faydası olmayacağını anlaması günlerini ve gecelerini aldığının farkında gönülsüzce de olsa kalktı oturduğu koltuktan. Sırt çantasını eline alıp yöneldi kapıya. Anahtarı iki kez üst üste çevirip eli ile yokladı kilitlediği kapıyı. Ninesi de hep böyle yapardı. Bir dostun omzuna yaslanır gibi evinin kapısını tutan çerçevesine yaslanıp kendi kendine konuştu. Edip konuşurken kapı yarenlik ediyordu Edip'e. "Hayal'imi aramaya gidiyorum. Döner miyim? Dönmez miyim? İnan bende bilmiyorum." Öpüp vedalaştı evi ile. Biri görse bu halini delirmiş derdi. Ağır ağır indi merdivenlerden. Alt katında oturan Naciye teyze kendisine garip garip bakınca kafasını önüne eğip aman bir şey deme dercesine hızlandırdı adımlarını. Naciye teyze söylendi ardından " Eh nede olsa zamane çocukları selam vermekten bile acizler..." Naciye teyzeyi duysa da tepki vermeden hızlıca binanın dış kapısından çıkıp girişte bulunan berber dükkanına daldı. Dükkanda az sayıda müşteri vardı. Berber Sinan bakışıyla gel otur der gibi Edip'i içeri davet etti. Tüm mahalle esnafı severdi Edip'i. Temiz yüzlü, boylu poslu, yakışıklı, aklı başında, görgülü bir Anadolu çocuğu olarak gördükleri bu delikanlıya elinden geleni esirgememiş, destek olmuşlardı İstanbul'a geldiği ilk zamanlarda. Berber Sinan'da bu esnafların başı sayılırdı. Edip ses etti sonunda. " Sinan abi çok dağıldı saçım sakalım, müsaitsen bir çeki düzen versen olur mu? " Berber Sinan cevapladı Edip'i. "Bu müşterimin işi bitmek üzere. Birlikte bir bardak çay yada kahve içelim, sonrası kolay." Seslendi Hakan'ın kahvesinde çalışan çırak çocuğa. "Oğlum iki çay kapta gel. Benimkisi koyu olsun. Unutma." Çay gelmeden önce gözleri ile sorgulasa da bir şey sormadı Edip'e. Beş dakika geçmeden çırak çocuk elinde çay tepsisi ile içeri girdi. Bu sayede Sinan abinin göz altından bakan imalı bakışlarından da kurtulmuş oldu nihayet. Berber " Evlat hasta görünüyorsun. Çayını yudumla da otur bir an önce koltuğa. Sonra da git çorbacıda bir tas çorba iç. Bu ne hal? Nedir derdin?" Edip kendisini azarlayan berberi dinledi usulca ama ses etmeden oturdu. Ne desindi. Sevdiği kadının sırra kadem basar gibi ortadan tek kelime etmeden kayboluşunu mu? Anlatsındı. Yoksa düştüğü aciz halden mi bahsetsindi. Acemi aşıklar gibi feryat figan ağlasın mıydı? Kendine karşı dürüst davranması gerekirse zaten acemi bir aşıktı." Allah korkusu olmasa canına bile kıyacak halde kötü hissettiği vakitlerden geçmişti. İçinde bulunduğu durumu değerlendirecek ne hali nede gücü vardı. Ne de içinde bulunduğu çıkmazı bir başkasına anlatacak durumdaydı. Bu sebeple sustu. Sinan abi ilk önce saçını, sonra sakalını kesti. Yanağında ki kılları da iple alınca çok zayıflamış olduğunu gördü Edip. Acınacak haldeydi. Ninesi yaşasaydı " A oğul ben seni gurbet ellere eriyesin diye mi ? gönderdim." diye isyan ederdi. Anasız babasız büyümüştü, ailesi olarak bildiği tek kişi ninesiydi. O'nu da Hayal'e aşık olmadan bir süre önce vermişti kara toprağa. Elindeki anahtara baktı usulca. Tek sahip olduğu şey elindeki anahtarla açıp gönül rahatlığı ile girdiği evden ibaretti. Üniversiteyi kazandığı o ilk yıl ninesi almıştı. İlk kez bir şeyin sahibi olmanın duygusunu tatmıştı o güzel ruhlu kocamış kadın sayesinde. Nereye giderse gitsin döneceği bir kapısı, o kapıyı açacak bir anahtarı ve o kapının ardına açılan bir sığınağı olmuştu ninesi sayesinde. Ninesi oldukça ince düşünceli, hassas, sevgi dolu bir kadındı. Bilgeliği ile bilinen saygın bir kadındı. Torununun enini sonunu düşünerek hareket etmişti. Son zamanlarda düştüğü aşk sebebi ile kabrini bile ziyarete gidememenin ezikliğini hissediyordu Edip. Ninesi her aklından geçişinde vefasızlığı suçlu hissettiriyordu. Köyüne geri dönse iyi olacaktı onun için. Korunmaya ihtiyacı vardı. Ninesi yaşamasa da ulu meşe ağacı yaşıyordur nasılsa diye teselli etti kendisini. Çocukken dayanağı olan, her kaçışında ardına sığındığı, o heybetli meşe ağacını ne kadar çok özlediğini, varlığına ihtiyaç duyduğunu özümsedi birden. Ninesini, fotoğraf karesinden tanıdığı annesi ile babasını, bir koltuk kavgası ile hayatına aşkı sokan kadını, gerçeği söylemek gerekirse neyi var neyi yoksa her şeyi hayatından yitip gitmişti. Sular altında kalan kayıp bir şehir gibi duyguları içinde kaybolmuştu her biri. Hepsini ama hepsini derin ama çok çok derin bir yerden kalben özlüyordu. Küçük bir çocuk gibi sevgiye hasretti. Oturduğu berber koltuğunda saçı sakalı ile birlikte kaybettikleri de savruluyordu yerlere. Berber Sinan işini bitirdikten sonra Edip 'in boynuna yerleştirdiği havluyu toplayıp bir kenara bıraktı. Elindeki amber kokulu kolonya ile Edip'in yüzünü sızlata sızlata dezenfekte etti. Edip elini kotunun cebine daldırıp berbere parasını uzatacakken Sinan abi elinden tutup bu seferlik benden olsun yavrum. Bir dahaki sefere yüklü alırım senden." dedi. Edip mahcup ve mahzun bir şekilde teşekkür ederek ayrıldı berber dükkanından. Bir alt sokağın başında ki çorbacıya yöneldi. İçeri girdiğinde duvardaki Saat'in 13.13'ü gösterdiğini görünce müthiş bir şaşkınlık içinde bakakaldı öylece karşı duvara. Arkadaş neydi bu 13'ün sırrı. Ne kadar da çok çıkıyordu karşısına. Masaya gelen garson kızdan az çorba isteyip sepetin içindeki somun ekmeğinden bir lokma kopardı. Zaman hayatının seyrini değiştiren kadını anımsatmıştı yeniden. Hızır sokağın karşı caddesinin başında ki kahvede olanlar düştü aklına birden. Edip'in ninesinin vefatından döndüğü gün olanları hatırladı. Hakan tarafından zorla götürüldüğü kahvede sofranın kurulu olduğu masada duydukları kulaklarında çınlıyordu. O ilk tanışma anı yankılanıyordu çorbacıda. "Hakan bey bakar mısınız?" diyen sese dönerken Edip gözlerine inanamamış donakalmıştı. Fellik fellik aradığı kadın bir başkasının kollarında şuh kahkahalar atarak gülüyordu. Bu samimi hale tanıklık etmek Edip'i büyük bir hüsrana uğratmıştı. Edip yol boyu ne hayaller kurmuştu oysa. O benim kadınım diye haykırası vardı ancak dilini yutmuş gibi sessizlikte Hakan'a öfkesinden köpürüyordu. Tanık olduğu bu manzara aşılmaz dağlar gibiydi, içi içini yiyordu. Sevgilisi olabilir miydi? İkisi cilveleşirken bin bir senaryo da hem kendisine hem de aşık olduğu kadın ile Hakan'a rol biçiyordu. Bazen fikir ayrılıkları yaşıyor, bazen düelloya tutuşuyordu Hakan'la. Bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydi Edip. Kaos içinde debelenirken kendini azarlıyordu bir taraftan sessiz kelimelerle. "Kendi kendine gelin güvey olursan sonucu da bu olur." diye kendini yerden yere vuruyordu iç sesinde. Zaman durmuştu, akmıyordu Edip için. Yaşadığı hayal kırıklığının içinde kıvranırken Hakan ile sonradan adının Hayal olduğunu öğreneceği kadın oturduğu masaya doğru adım adım yaklaşıyorlardı. Edip ise kanı çekilmiş, rengi sararmış benzi beti atmış bir halde bekliyordu çaresizce. Konuşacak mecali de kalmamıştı. Hakan bir sandalye çekip Hayal'i masaya oturttuktan sonra Edip'e dönüp "Tanıştırayım bu kız var ya bu kız adı gibi Hayal bir bakarsın var bir bakarsın yok. Kuzenim Hayal." Hakan beyaz bir güvercin olup ağzı ile zeytin dalı yerine Hayal'i taşımıştı sanki. Uçurduğu haber muhteşemdi. Hayal Edip'in yüzüne bakar bakmaz " Kaderin cilvesine bak dünden beri bu ikinci karşılaşmamız. Takdiri ilahi bu olsa gerek. Biz beyefendi ile yolda tanışmıştık. Biz düşmanız aslında koltuk savaşı var ikimizin arasında." deyip alaycı bir şekilde kıkırdadıktan sonra donakalan Edip'i kocaman gözleri ile tepeden tırnağa süzdü. Sağlam bir duruş ve kararlılıkla, kendinden emin bir eda, güzelliğinin ve endamının farkında elini uzattı Edip'e. Edip yaşadığı şokun etkisi ile kekeleyerek "Memnun oldum." Bende Edip." diyebildi nihayet. Hayal ile Hakan bir süre kendi aralarında sohbet ettikten sonra Hakan Edip'i işaret ederek "Arkadaşım da yakın zamanda ninesini toprağa vermiş. Bugün döndü memleketinden. Kendisi Boğaziçi Elektrik Elektronik Mühendisliği son sınıf öğrencisi. Hızır sokağın aklı başında yağız delikanlısı." Hayal utandı takındığı alaycı tavrından üzgün bir ifadeyi yüzüne yerleştirerek başsağlığı diledi tam karşısında duran şapşal ifadeli bu adama. Hakan tanıştırma faslına ara vermeden Hayal'i işaret ederek " Bu deli kızda gece gündüz haber peşinde koşan hızlı bir gazeteci." Böylece Edip ile Hayal'in arkadaşlıkları bir kahvede kurulan sofrada yenilen yemek eşliğinde başlamış oldu.
07 Kasım 2024
Günay AKBAYIN YİĞİT
Arkası haftaya...
Yorumlar