SIFIRA VURULAN SAÇLAR

Nereden gelip nereye gittiğimizin muhabbeti yapılıyor iletişimin hızlandığı hiç kimsenin kimseden uzak olmadığı içinde bulunduğumuz çağda. İletişime ayak uydurmak adına bir aile grubu kurmuştu bir zamanlar abimiz. Aile geniş olunca  ve dağılınca dünyanın dört bir yanına bu sabah ki konumuz genlerimiz oluyor. Nerelerden Dersim'e geldik, hangi ırkın genlerini taşıdık birlikte dört dağ ile çevrili bu diyara, nerelerden savrulduk, dünyanın hangi köşesinden kopup, hangi köşelerinden geçip vardık  buralara, genetiğimizin seyahatinden konuşuyor meraklılarımız. Bana kalsa hepimiz biriz amma... aması var işte. Genetik  testinin yapıldığı bir kuruluş olduğunu duyunca yeğenim bu merkezle iletişime geçiveriyor hemen. Yurtdışında yaşamanın avantajlarından biri ileri teknoloji. Yaklaşık bir on yıl önce gen testini ilk önce kendisine yaptırıyor. Aynı şekilde testi yaptıran bir  başka akrabamız ile ortaklaşınca genler haberdar ediyor gen merkezi e-mail aracılığı ile ortak genli aynı köyden iki akrabayı.  Akraba çıkınca cazipleşiyor iş. İyice bir merak konusu oluyor genler ailemizce. Yeğenim ardından  annesi ile babasına sonra da Amerika'dan üşenmeden getirdiği tüple dikildi babamın karşısına. gen tespiti yapılacak uçarı kaçar yok. Nerelerden geldik önemli. Babam ilk önce algılayamadı yeğenimin ne yapmak istediğini. "Dede bu tüpün içine tükür." dedikçe babam "Kızım başka işin yok mu senin?"  deyip dıştan kızmasa da içten içe "Yeni nesil kafadan çatlak." dediğini duyar gibiyim. Sonra usulünce anlattılar babama mevzuyu. Babamda tükürüğünü esirgemeden tüh deyip doldurdu tüpün içine.  Babamın genleri Amerika'ya 15 saatlik uçak yolculuğu ardından, gen merkezi tarafından  alınmış oldu  mercek altına. Sonuç çıkınca ara ara aile muhabbetine mevzu oldu DNA'mız. Babamın gen testi sonucu yüzde doksan Ortadoğu, Napolyon ile ortak bir dedemiz, Richard King III ile ortak bir ninemizin olduğu raporlanmış olduğunu belirtiyorlar. Ben bizim çocukların, çocuklarda genetikçilerin yalancısı deyip ayrılayım bizimkilerden. Benim Napolyon ile olan akrabalığımdan mı bilinmez oda da sürekli para para para nidası yankılanıyor.  Genç kuşakla çevrilmiş sağım solum, hava sıcak, birde ağız dolusu kahkaha  eklenince  Ah bu gençler yok mu? Bu gençler! dikkatimi dağıtıyorlar. Her biri güzel, her biri yakışıklı  kıyas içinde gençliklerini yarıştırıyorlar günün yarısından az önce. Yaşı  küçük olanlar, yaşça büyük olanlara vah! vah! Yazık. Zaman daraldı der gibi  mesaj atıyor havalı havalı. Gençlerin havasına benim havam uymayınca sıkışık hissediyorum biraz. Yaş ileri olunca nefesim daralıyor duyduğum sözler üzerine. Neyse ki bu konuda eğitimliyim hemen nefesimi yönetiyorum kendimce. Burnumun sol tarafını kapatıp sağ tarafından bir nefes dolduruyorum ciğerlerime. Derin derin nefesler alırken abimin sesi çınlıyor kulaklarımda. " Genç kalmak istiyorsan erken öleceksin, çok yaşamak istiyorsan yaşlanacaksın." Ya öyle yada böyle. Ya ya prensibi devrede. "Hem çok yaşasam hem de genç kalsam olmaz mı? " diyesim var buda evrensel yasaya aykırı.  Gençlik işte anlamıyorlar halden. Dinledikçe gençleri nefesimi dengeliyorum. Bu arada ne kadar yaşlandım diye tutuşturuyorum aynayı elime. " Elim de ayna umurumda mı dünya " sözlerini üflemek istesem de bir miktar umuruna dokunuyor, ak düşmüş saçlarımın. Elimde ki ayna  ak düşmüş saçlarımı  buluşturuyor gözlerimle. Sevgili ben aksi ile karşı karşıya. Gen, genetik, soy sop derken saçlarımın gürlüğünün içinde ak düşen yerlerde  geziniyorum uzunca bir vakit. Saçların sinir uçları olduğunu duymuş muydunuz? Daldan dala uçan bir kuş gibi konuyorum bir oraya bir buraya. Sabahın bu vakti kırana uğramış saçlarımı hatırlattınız bre gençler. Oldu mu? şimdi. Sinir uçlarımı dağıtsam, savursam şöyle, elektrik çarpar akıma kapılır çarpılırsınız valla. Küçücük yaşta neyi dert etmişsem kendime saçkıran girmiş sinir uçlarıma. Kırandan kalma iki boşluğu itinalı bir şekilde saklamışım bebek saçlarla. Kırandan önce bukle bukle saçlarımın şekil değiştirip,  kırandan sonra dalgalı olduğunu söylüyor bizimkiler. Abim ne vakit görse fönlü havalı saçlarımı "Kıymetimi bil  bacı. O gür, o dalgalı, o güzel saçlar kıranını gören bu  gözlerin eseri."  Görmeseydin kırılan parçamı. Damdazlak kalırmışım ortada. Çok şükür bir miktar kayıp, bakan değil gören gözle epey bir  kazanımla kurtarılmış sinir uçlarım var karşımda. Saçlarımı toplayarak gençlik yaşlılık arasındaki çizgiyi kamufle ederek kelebek bir toka tutturmuşum saçımın arkasına. Ah canlarım  üstünüze alınmayın gençliği, yaşlılığı. Bir daha sıfıra vurmasınlar sizi, dökmesinler ayak altına, toplamasınlar bir fırça bir kürekle savurmasınlar çerin çöpün içine. Saçı sıfıra vurulmayan anlamaz! O koltukta oturmanın zorluğunu. O vakitler tüm erkeklerin ve çocukların  tek berberi Musa Amca'ya götürüp kestirirken güzelim saçlarımı bir küfür savurmuşum erkeklere has ....seni. Küçük evin sahibi , bukle bukle saçlarımın katili Musa amca yaşıyor mu  acaba? Berber koltuğuna oturanın  kafatasından anlarmış hangi aileden olduğunu. Bizde teknoloji olmasa da Musa Amca var yetmez mi? Nereden nereye taşındım böyle. Gerisin geri çocukluğuma döndürdünüz, gen, genetik, gençlik derken  sinir uçlarıma dokundunuz. Elimde ayna, yansıyan ben, havalı gençler, toplanan saçlar, solunan nefes, beyaz sayfa, kalemden düşen kelam. Daldan dala atlayan maymun, oynayıp durdum sabahın bu vakti kelimelerle yolculuğun içinde. Eh ne yapalım bugünde böyle olsun. Gençlerin kahkahası eşliğinde beslenirken , yaş alırım bende, solunan tek burunluk nefeste...

14.08.2024
Günay AKBAYIN YİĞİT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

ÜSKÜDAR'A GİDERİKEN...

CEMRELER DÜŞMEDEN ÖNCE...