SOL KÖŞEDEKİ BÖLME...
"Aşkın gözyaşları" kitabı elimde, Mevlana ile Şems arasındaki hamuşluk eşliğinde yaşanan aşka, kirpiklerimin ucunda biriken gözyaşları, yarenlikle eşlik ediyor. Aşk'la birlikte ağlaşıyoruz anda. Son zamanlarda yolculuğuma eşlik eden kartlar, kitaplar, taşlar, mumlar, dedemden kalma tesbih daha dün özene bezene kalp şeklini vermişler diye atmaya kıyamadığım rengimi, sevgimi, kendimi ekleyerek bakışımla yeniden yarattığım ilk el emeğim kalpten eserim, annemden yadigar sandığın üstünde bir disiplin içinde yerlerini almış vaziyette aşkın gözyaşlarına tanıklık ediyorlar. Sevgi ile kirpiğin göze değdiği yerden buğulu buğulu onlara bakarken buluyorum kendimi. Bu sandıkla bana taşınan manada mest oluyorum bir anda. Ah anneciğim ah diyorum. Ben mahzunlaştıkça sandık ta mahzunlaşıyor benimle birlikte. Bir anda ikimizde özlemle doluyoruz sanki. Kendimi bildim bileli annemin en kıymetlisi ve değer biçtiklerini sakladığı yerdi. Herkes çabucak ulaşıp açmasın diye evdeki döşek ve yorganların altında yer aldı yıllarca. İçinde annem için zor elde edilir değeri yüksek şeyler korunurdu adı çeyiz ile anılan bu sandıkta. Bir anahtarı da vardı o vakitlerde. Kilitli tutulurdu üstündeki yükle birlikte. Annem ne zaman sandığı açsa çok heyecanlanırdım hep. En çokta çocukken kesilen ninemin vasiyeti üzerine öldüğünde kalbinin üstüne yerleştirilecek örüklü sarı saçımı görmek heyecanlandırdı beni. Ah nenem ah. Saklanan saçlar, sevilmenin kabirde son bulacağının habercisi, biricikliğin ifadesi idi benim için. Ninem giderken bağrına basıp saçımla birlikte taşıyacaktı gittiği bilinmeze beni. Kıymetli çok kıymetli değil mi ? Bir tutam saçta saklanan sevgi. Annem içinde öyle olmuş olmalı ki itina ile saklıyordu örülmüş saçlarımı. Saç deyip geçmemek lazım taşımıyor mu yedi ceddi. Çok kıymetli çok. En dibinin sol köşesinde ayrılmış bölmede saklıyorlardı benden ayrılan parçamı. Sağına mı yoksa soluna mı yerleştirilmişti bu bölme. Oldum olası sağımı solumu karıştırırım henüz nedenini çözemesem de. Naftalin kokardı annemin sandığı. Güveler musallat olmasın diye naftalin serpiştirdi ara ara sakladıklarına. Kumaşları vardı, ablamlara yaptığı çeyizlik danteller, lifler, rengarenk çoraplar ve patikler. Birde yemesinden içmesinden keserek biriktirmiş olduğu liralardan aldığı bir çift bilezik ile bir kaç altın. Sandığın çekmecesinde abimin bozduğu radyolar gün olur da tamir edilir diye saklanmıştı yıllarca. O çekmeceyi ellemek serbestti bana. Ara ara açardım çekmeceyi . Radyoları bir radyo tamircisi gibi evirip çevirirdim saklandıkları yerden ses etsinler diye. Sandığın ön yüzünde çok sevdiğim bir de cebi vardı. Kaydırarak açardım. Akordeon misali. Ben çalardım ben dinlerdim sesini. Bu cepte düğmeler saklanırdı. Sineye yakınlığı ile bilinen gömlek düğmeleri. Sandığa baktıkça düğümlendi birden boğazım. Bir gömleğin kalpten iliklenmesi gibi. Anacığımın sandığının sahibi şimdilerde benim. Benden kime taşınır şu an bilinmese de benden taşınacak olanlar da var elbet. Zalimin zulmüne inat yapılacak aşın tenceresi, yolculuğun timsali sırtta taşınacak çantam, yaşamın anlamının karıldığı kartlar, arındırıcı taşlar, sabrın çekildiği tespihler, güzelliğin timsali takılar, kara kalemin beyaz sayfada ki izleri.... Umarım taşınır bu sandıkla zamandan zamana, elden ele, kalpten kalbe bu avare yolcu tarafından saklanan çeyizler. Günlerden bir gün çocuklar toplaşıversinler usulca sandığımın başına . Açsınlar merakla kapağını bulsunlar benden onlara miras kalan çeyizi. Gül kokusu serpiştirilen her bir parçayı koklasınlar sevgiyle, pay etsinler aralarında bir bir itina ile dizdiğim çeyizliklerimi. Sandığından, sandığımdan çıkanlarla yürekler üzerinde taşınayım bir bilinmeze. Sandığımın sol köşesinde ki bölmede...
Günay AKBAYIN YİĞİT
11.07.2022
Yorumlar