AHDE VEFA..
Bugün yazmaya değil okumaya ihtiyacım var. Ne zaman kendimi sıkışık hissetsem Pirim Mevlana'dan yardım isterim. Pirim diyorum ama Mevlana aslında benim için bir üstat. Sabah sayfalarımın bir çoğunda üstadım diye hitap etmişimdir. Üstadım diyerek onun katından, nazarından, diyarından kendime pay çıkarmak niyeti ile yazmam. Üstat deme sebebim sahip olduğu o üstün yetenek , o sanatçı ruhu onurlandırmak ve saygıyla eğilmek içindir önünde. Benim için Mevlana kutsal bir ruha sahip, arayışta olana eşsiz bir dost, müthiş bir kılavuz, bakışı ve nazarı ile her sözünde bir ön, bir arka değil bir çok yön barındıran inanılmaz bir yol arkadaşı. Nasıl hitap edersem edeyim her vakit okuduğum satırlarda katman katman açılan cevaplar bulurum. O anki halimi hal edebilmem için gönlümü 12'den vurur. Nasıl oluyor derseniz inanın hiç bir fikrim yok. Bakarım zamana zamanın içinde bir rakam beni taşır o sayfaya. Sayfa açılır ve cevap bulunur satırlarda. bazen mutlu eder bazen yüze yenilen şamar gibidir. Sihirli bir el dokunur bir iletişim ağı bir bağ kurulur ikimizin arasında. Bugün üstadıma ihtiyacım var. Bir zamanlar 12 Nisan, 12 Nisan olarak gelip geçmekte iken, 10 yıl önce 12 Nisan benim için tarihe yazdı adını Bir çocuğun sonsuz yolculuğunu tercih ediş şekli onun ve benim intihar yılımız olmuştu. 12 Nisan 2015. Dört bir yana savrulan lime lime olan bir ben vardı ne ben kendimin farkındaydım nede başkaları benim farkımda. Günlük yaşamın içi dolu ama bir o kadar boştu. Kimsesizdi bende kimsesizin kimsesi olmuştum. Bu arada taşıdım toprağını avuçlarımla dağlara. Dağların sarp eteklerine savurdum bir değil binlerce Çiğdem yeşersin diye. Avutuyordum kendimi gördüğüm her bir Çiğdem'de. Bir başka anlamı varmış meğer Çiğdem çiçeğinin. Mahmur denilirmiş adına. Onun mahmur bakışlarına baktıkça bende sersemliyordum olduğum yerde. Sersem sersem beş koca yıl kendimden geçerek intiharın eşiğinde depresif bir hal içinde çığlık çığlığa geçirdim. Zor zamanlardı. Neden? Nasıl? .... ardı arkası kesilmeyen sorular ve varsayımlar, öfke patlamaları, derin çok derin yara almıştı kalbim. Yaralı bir ceylan gibi sekerken diyar diyar türkülerde, şiirlerde , kitaplarda medet ararken Konyalı arkadaşım Salih'in hediye ettiği kitap son beş yıldır derdime derman olup iyileştirmeye başlamıştı her bir zerremi. Hayranlığım hep vardı da dostane bağım son beş yıldır daha da derinleşti. Gözümle görmediğime inanmam diyen ben gitmiş gözün içinde saklı öz'ü keşfetmenin hazzıyla Hakk ehli Hazreti Mevlana ile sohbet ederken bulmuştum kendimi. Bambaşka bir deneyim bambaşka bir nazar, bambaşka bir kapı araladı bana. Bu gecede 12 Nisan neden adını yazdırdı tarihe diye sormak isterim benim 12 Nisan'da yaşadığım bu zorlu geçişten görmem, duymam, anlamam, bilmem gereken nedir söyle bana pirim, üstadım, yol göstericim can rehberim? Yrd.Doç.Dr. Yakup Şafak'ın derlemiş olduğu kitabın 159. sayfasını aralayıp beni karşılayan hikayeyi olduğu gibi sizinle paylaşacağım.
DAĞDA HALVETE ÇEKİLEN DERVİŞİN HİKAYESİ
(Sözlerinizde daima inşallah deyin)
Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi.
Hakk'ın şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de.
Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa, bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak kolay gelir.
Sen, nasıl ululuğa aşıksan, bir sanatkar da mesela demirciliğe aşıktır.
Herkesi bir iş için yetiştirmişler, gönlüne o işin meylini vermişlerdir.
Gönülde bir meyil olmadıkça, el ayak nasıl hareket eder? Su ve rüzgar olmadıkça çer çöp nasıl akar, savrulur?
Kendinde göğe doğru çıkmaya meyil gördün mü, Hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç!
Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
Akıllılar önceden feryad ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar.
Sen, işin başında sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.
O dağlarda ağaçlar, meyvalar, sayısız elmalar, armutlar narlar vardı.
Cenabı_ı Hakk'a " Yarabbi seninle ahdim olsun, bu ağaçlardan meyva toplamayayım. Rüzgarla yere düşen meyvalardan başka hiçbir meyva yemeyeyim, elimi hiç bir dala uzatmamayayım." dedi.
Bir müddet nezrine vefa etti. Fakat nihayet kaza ve kaderin imtihanları çıkageldi.
Bu yüzden " Sözlerinizde daima inşallah deyin, ahitlerinizde de Allah dilerse sözünü söyleyin.
Çünkü ben, gönüle her zaman başka bir meyil verir, her an gönlü başka şekilde dağlarım.
Biz her sabah yeni bir işte, yeni bir güçteyiz. Her şey, bizim dilediğimize göre meydana gelir ." denmiştir.
Hadiste " Gönül, ovada rüzgarlara tabi olmuş bir tüye benzer.
Rüzgar, tüyü her tarafa uçurur; kah sağa, kah sola götürür durur.
Gönlün her an başka bir dileği vardır; fakat bu dilek kendisinden değildir, başka bir yerdendir.
Şu halde niçin gönlün neyine, gönlün dileğine emin olur da ahdeder, sonunda pişman olup, nedamete düşersin?
Fakat buda yine Hakk'ın hükmündendir. Onun takdiridir.
Kuyuyu görürsün de çekinmeye kudretin olmaz.
Uçan kuşun, tuzağı görmeyip hapse düşmesine şaşılmaz ki!
Şaşılacak şey şudur ki (kuş) hem tuzağı görür, hem mıhı görür de yine sonunda ister istemez o tuzağa düşer!
Gözü açık, kulağı açık, tuzak önde...Yine de kendi kanadıyla tuzağa doğru uçar!
Derviş tam beş gün armut ağacını silkmedi; fakat açlık ateşi de sabrını tüketmekteydi.
Bir dalda bir kaç armut gördü; fakat yine sabredip kendisini çekti.
Bu sırada bir rüzgar geldi, dalı eğdi Dervişin nefsi (kendisine) galip gelip onları yemeye yeltendi.
Açlık, zayıflık, bir yandan da takdir; zahidi nezrine vefa göstermekten alıkoydu.
Ahdini bir yana bıraktı, daldaki armudu koparıp yedi.
Fakat hemencecik Hakk'ın azabı erişti, gözünü açtı, kulağını çekti (yaptığının cezasını gördü).
Nice kuş vardır ki uçup tane arar...Boğazı, boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.
Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki şehvetiyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.
Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazı sebebiyle rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.
Hatta Harut ile Marut bile o şarabı tatmışlardır da (tattıkları) şarap, onların göğe çıkmalarına mani olmuştur.
Mevlana'm, pirim, üstadım dedin diyeceğini. " Ahdini bozan cezasına katlanır." diyorsun madem. Bende özrümü dileyip affımı isteyeyim bu mahpus hayatımdan. "Var olan her şeyin yaratıcısı yüce Allah'ım seni seviyorum. Sana söz verip imzaladığım ahdimden şaşıp nefsime yenik düştüğüm her ne konu varsa gönülden özür dilerim. Ben bir kuşum sen ise avcı. Kuşun kanatlanıp uçmasına izin veren de sen, tuzağı kurup cezalandıran da sensin. Affına sığınır bu naçar kulun, merhametinle bağışla bu avare yolcuyu." Sen istersen rüzgar esmez, dal eğilmez, tuzak kurulmaz , armut yenilmez, ahitler bozulmaz, çiçekler dalından koparılmaz, cezalar kesilmezdi. Ahdini bozan olsa da koparma ne olur hiç bir çiçeği. Her şey senin hükmünde, senin takdirinde. Nice Nisan'lar geldi, nice insanlar geçti senin kapından. Bu dağlar arasında yaşayan derviş misali arkadaşım artık yalnızlık. Sen ne dilersen o olur. Nisan geldi topraktan baş versin bin bir renk çiçek ,bin bir Çiğdem. Açılsın her biri nedim olsun bu dağlardan gelip geçen her bir yolcuya, yalnızlığı arkadaş yapmış her bir dervişe. Artık cefa değil ahde vefa olsun giden, gelen, gelecek olan her 12 Nisan'da.
12 Nisan 2025
Günay AKBAYIN YİĞİT
Not: 12 Nisan 2015 tarihinde sonsuz yolculuğuna uğurladığımız canım yeğenim Çiğdem AKBAYIN'ın anısına yazılmıştır. Işıklar içinde uyu bitanem. Devrin daim olsun. Seni çok ama çok seviyorum ve özlüyorum. Bulunduğun yerde mutlu ve huzurlusundur inşallah.
Yorumlar