BEN KİMİM? CEVAP BİR YUDUM MUHABBETİN İÇİNDE...
YouTube’da gezinirken izlediğim bir video üzerine, nasıl bir tasarımla yaratıldığımın izini sürme niyetiyle sevgili arkadaşım Ufuk’un kapısını çalıyorum.
Ufuk, adı gibi ufkunu genişletmek için çabalayan, hem kendi arayışında olan hem de başkalarına rehberlik eden, heyecanlı ve kıpır kıpır bir delikanlı. Noktaya Yolculuk Akademi’de yollarımız kesişti sevgili Ufuk’la. Sınıfımızın en başarılı, biricik eril enerjisi. Gül kokulu kadının "annem" diye hitap ettiği, oldukça seviyeli, kendini bilme yolunda epeyce mesafe kat ettiği her hâlinden belli olan biri.
Oturduğu koltuktan rahatına düşkün olduğunu, kulağına taktığı kulaklıktan hiçbir detayı dış sese maruz bırakmadan dinlemek istediğini; gülüşüyle de ne kadar samimi ve içten olduğunu yansıtıyordu karşısına dizilen noktalara.
Noktaya Yolculuk Akademi’yi; farklı ülkelerden, farklı illerden, inançlardan, görüşlerden, cinsiyetlerden, kültürlerden insanların bir araya gelip harmanlandığı, farklılık ve aynılığın iç içe geçtiği bir alan olarak tanımlayabilirim. Ufuk da bu bütünün bir parçası – hepimiz gibi.
Kapısını çaldığım anda sevgiyle karşılıyor beni. Hal hatır sorulduktan sonra, misafirperverliğinden ödün vermeden beni, konuklarını ağırladığı misafir odasında bir süre bekletmek üzere izin isteyip bitişikteki mutfağa geçiyor, sofra hazırlamak için. Karşılanışım, sevindirici bir ses tonu ve güler yüzle olunca konukluğum da anlam kazanıyor. Beklentim yüksek değil; zaten ansızın kapıyı çalan benim. Önüme ne konsa razıyım. Boşuna dememiş atalarımız: “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.”
Bu bekleme esnasında Ufuk, heybesinde biriktirdiklerini harmanlamadan önce, içeriden sesleniyor:
“Abla, ocağa koymadan önce birer kupa kahve içelim mi?”
Heyecanlıyım. İç sesimle “Olur, olur,” diye onaylıyorum.
Konukluğumun sebebi belli: İz sürerken bir yarenden, aş tadında kendi tasarımımı dinlemek. Dostun sofrasında muhabbetle oturmanın tadı ise bambaşka.
Kupayı uzatıp geri dönerken, ben de elimde tuttuğum kahveyle çay gibi demleniyorum. Demlenme vakti bitince, Ufuk hazırladığı sofraya nazik bir ses tonuyla davet ediyor.
“Hay hay,” diyerek kalkıyorum. Arkadaşım, sofrasını sevgiyle harmanladığı envaiçeşit aş ile donatmış. Adettendir, yemeğe başlamadan önce sofra duası edilir:
Dua bittikten sonra, karşılıklı oturduğumuz sofrada Ufuk, usulca hazırladıklarını ikram etmeye başlıyor. Nasıl da edepli, nasıl da zarif bir insan... Böyle bir dosta sahip olduğum için onurlanıyorum.
Ufuk, her birimizin eşsiz ve biricik olduğumuzu; bu hayatta sadece kendimiz olmak için var olduğumuzu hatırlatıyor bana.
Muhabbet derinleştikçe, dışarıda yağan yağmur da şaşkınlığım gibi sağanağa dönüyor. Saatlerce süren sağanak eşliğinde Ufuk, heybesinde biriktirdiği Human Design (insan tasarımı) bilgilerini süzgecinden geçirip, doğumumla başlayan yolculuğumda seyir hâlinde olan "beni", bana nezaketle anlatıyor.
İçinde bulunduğum duygu, düşünce ve davranış örüntülerinin ardındaki perdeyi aralıyor. Tasarımımın bir parçası olan yaşam deneyimlerimi sentezleyip yazıya dökme arzusu uyanıyor içimde. Bu nedenle kaleme alıyorum bu yazıyı. İsterim ki yazılarımı okuyan her can, kendi tasarımı hakkında bilgi edinsin ve kendine yön versin.
Sofradan kalkmadan önce, Mevlana'nın dediği gibi “Kendini bilen Rabbini bilir." Rabbini bilende kendini bulur'uda ardına kendimden ekleyerek , yemek sonrası soframıza konulana teşekkür ederek kalkıyoruz.
Sadece “Kendimiz” olmak için bu hayatta olduğumuzu kendimiz oldukça kendimizi bilme yolunda mucizevi şeylere tanıklık edebileceğimizin farkındalığı ile oturduğumuz her sofraya sevgiyle oturup beslenebileceğiniz şeylerle kalkmanızı dileyerek sonlandırıyorum bugünlük kendimden kendime yolculuğu.
Günay AKBAYIN YİĞİT
08.07.2025
Kendime ve okura not: Sevgili kardeşim Ufuk Şahin'e Human Desing danışmanlığı ile bana beni tanıttığı için teşekkürü borç bilirim.
Yorumlar