Kayıtlar

Nisan, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SUYA FISILDANAN KELİMELER...

                    Güne merhaba derken bir bardak su eşliğinde sahip olduğum her şey için şükran duygumu ifade etmek üzere yüzümü güneşe dönüyorum. Güneş  ile olan bağım çok özel çok güzel. Gözlerim açık yada kapalı her sabah selamlıyorum varlığını. Bu aralar  su ile de  özel bir bağ kurdum.  Kelimelerimi su ile  paylaşıyorum sizlerle paylaştığım gibi. Benim için su, sizin gibi artık bir okur. Kendisine fısıldadığım kelimelerle birbirimizi duyumsuyor, varlığımızı birliyoruz aynı kabın içinde. Tüm güzel duyguları kelimelerim  aracılığı ile su ile buluşturuyorum. Su içinde eriyen kelimeler  birlik hali içinde  damağımda oldukça hafif  bir tat bırakarak ulaşıyor bedenim içinde varması gereken yere. Bu avare yolcuda kafayı sıyırdı  demeden su ile yarenlik kurmamın sebebinden birazcık bahsedeyim size. Japon  bilim adamı Masaru Emoto'nun su kristalleri üzerine yapmış olduğu dene...

KELİMELER İLE SAYILARIN AŞKI...

          Güne merhaba derken "Kelimelerle Yolculuk " adını verdiğim sayfamın başında buluyorum kendimi. Her sabah olduğu gibi. Okumalarda artış var mı diye merakımdan mı bu merakın altında gizli bir görülme ihtiyacından mı bilmiyorum gözlerim sayılarda gezinirken yakalıyorum kendimi. Bir an gözüme bir şey takılıyor. Tik tak…tik tak atan b ir kalp atışı bu  . Gördüğüm şey  mutluluk olup bakışlarımdan yüreğime, yüreğimden evrene yayılıyor sanki. Kelimelerle sayıların buluşmasına, kalp atışlarındaki yaşadıkları aşka tanık oluyorum kendimce.  Harika bir duygu ile güne başlamak yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştiriyor oturduğum yerde. Arkadaşlarım hayatın güne taşınan telaşelerini paylaşırken aralarında ben keyif içinde kelimelerin sayılarda can bulduğu atışları duyumsuyorum açılan sayfanın karşısında. Kelimelerin ruhumdan çıkıp can bulması oldukça heyecanlandırıyor beni. Her ilkler heyecanlandırır ya insanı "Avuca Yazıla...

KÖREBE OYUNU...

     Güne aymaya çalışırken körebe oyunu oynuyoruz kelimelerle. Sırtımı dönüp ellerimi çaprazlayarak yaslanıyorum kulübemin içindeki duvara. Gözlerim yerde saymaya başlarken kelimeler saklanıyorlar köşe bucak. Bir, iki, üç....önüm arkam sağım solum sobe saklanmayan ebe  diyerek  gözlerimle  birlikte  ellerimle  perdeyi aralıyorum. Kelimeler yok. Yattığım yatağın altı, kapının ardı, pencerenin önü   neredesiniz yahu? Çok iyi saklanmışlar aşağı yukarı, sağ sol derken bulamıyorum. Yolunu şaşırıp yüreğime düşen cemrelerin  yaktığı kor ateşten midir?  Nisan ayına küskünlüğümden mi bilinmez  ebeleniyorum  her defasında kelimeleri aradığım   yerde... 14.04.2024 Günay AKBAYIN YİĞİT

TIRTIL İLE KELEBEK...

Kulübemin içine yayılmış ve dağılmış olan parçalarımı derleyip toplamaya çalışırken bir ses beni kendime getiriyor. Gül kokulu kadının sesi bu. "Her şeyin bir başı, ortası ve sonu var...". Garip bir hüzün kaplıyor yüreğimi. Aha diyorum uçma vakti. Bir korku sarıyor her bir hücremi. Karşılaştığımız da yaralı bir kuş misali kanadı kırık çırpınırken bulmuştu bir yolun başında beni- bizi. Her birimizi yara aldığı yerden katman katman açarak yarlarımızı deşmiş, içini boşaltmış, temizlemiş, arındırmış kalben sarıp sarmalayarak bir noktadan bir başka noktaya erinmeden taşımıştı. Kendi yolculuğunun adını nokta ile tanımlayan bu bilge kadın her bir yolcuyu da kendi adıyla anmış bir anne gibi şefkatiyle sararak güvende hissettirmişti farklı farklı noktalarda duran bizi. Karılmayı, karılırken olmayı ondan öğrendik. Karşılaşmamız bir yazgıdan ibaret olsa da her birimize öz benlik kapılarını aralamış bir güvercin misali varoluşla, içinde bulunduğumuz halle, barış halind...

CAN BULAN SÖZLER...

      Mevlana ' nın kitabı elimde çok uzun zamandır sohbetteyiz birlikte. Zamana bakarken zamansızlık içinde güne aymak üzere yol gösteriyor ben denize. Muhabbetimiz derinleşmeden yol arkadaşım içeri dalıyor. Bölüyor sohbetimizi. Belli ki onun da benim gibi duyması, anlaması, ayması gerekenler var deyip ihtiyaca binaen gözümü sayfadan çevirip yüzümü dönüyorum yoldaşlık eden eşe. Dünyada yaşayınca doğal olarak sorunlarımızda çoğunlukla dünyevi. Dünyevi meseleler masaya oturunca Yunus Emre'nin sözü tamda içinde bulunduğumuz hale yazılmış gibi cuk diye oturuyor masaya  eşlik ediyor bizimle birlikte sofraya. "Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur." Bizim de bu ara derdimiz hayalimizdeki iki oda bir salon pembe panjurlu evimiz. Çizdiğim kroki masada, hesap ortada. Hayalimizin realitedeki hesabı çıkınca ortaya dertleniyor haliyle benimkisi. Çok ama çok endişeli. Hayali kuran ben olunca teselli etmekte bana düşüyor haliyle. Çözümler yaratıy...