Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SIFIRA VURULAN SAÇLAR

Nereden gelip nereye gittiğimizin muhabbeti yapılıyor iletişimin hızlandığı hiç kimsenin kimseden uzak olmadığı içinde bulunduğumuz çağda. İletişime ayak uydurmak adına bir aile grubu kurmuştu bir zamanlar abimiz. Aile geniş olunca  ve dağılınca dünyanın dört bir yanına bu sabah ki konumuz genlerimiz oluyor. Nerelerden Dersim'e geldik, hangi ırkın genlerini taşıdık birlikte dört dağ ile çevrili bu diyara, nerelerden savrulduk, dünyanın hangi köşesinden kopup, hangi köşelerinden geçip vardık  buralara, genetiğimizin seyahatinden konuşuyor meraklılarımız. Bana kalsa hepimiz biriz amma... aması var işte. Genetik  testinin yapıldığı bir kuruluş olduğunu duyunca yeğenim bu merkezle iletişime geçiveriyor hemen. Yurtdışında yaşamanın avantajlarından biri ileri teknoloji. Yaklaşık bir on yıl önce gen testini ilk önce kendisine yaptırıyor. Aynı şekilde testi yaptıran bir  başka akrabamız ile ortaklaşınca genler haberdar ediyor gen merkezi e-mail aracılığı ile ortak genli aynı...

TANRI VE AŞÇI...

  Uyku ile uyanıklık arası bir anda akıyor iki kelimeden oluşan bir cümle. Bir rüyanın bir köşesinden mi bana doğru kaçtılar ayırt edemezken,  dudaklarımın kenarından kelimelere bakan kelimelerle birlikte akan  hafif gülümsemeyi  hissediyorum  kapalı gözlerimle. O tebessümle birlikte  güne merhaba demeden önce bu iki kelime ile selamlaşıyorum.   Günaydın.   Tanrı ve Aşçı. Ne alaka   derken iki gün boyunca bu iki kelime ile birlikte taşınıyorum her yere. Tanrı ve Aşçı.   Gelmişlerse bir araya bir bildikleri vardır elbet deyip zihnimden çıkarıp yüreğime yerleştiriyorum ikisini   Bir’likte. Birlik derken dökülüveriyor neden bir araya geldikleri. Yaratanın   bize bahşettikleri ile,   kavrulup   ekledikleri ile beraber acı–tatlı pişerken, fokur fokur kaynarken, sessiz sedasız dururken,   kimi vakit sıcak, kimi vakit   soğuk olsa da hayatı tadında yakalayınca    doyulmaz olmuyor mu? Usta  ...

KUZEY KAMPÜSÜ...

     Otobüsten iner inmez ayağının tozuyla Hasan dayı Edip'in kolundan tutmuş  İstanbul kazan Edip kepçe daldırmıştı içine. Tapu işlemleri için koştururlarken afallamıştı epeyce.  Aşina olmadığı bu şehirde yolunu yönünü kaybetmemek adına gözleri ile geçtiği yerlerdeki belirleyici şeyleri hafızasına nakış nakış işlerken bir taraftan da İstanbul'un kurdu olan Hasan dayıyı gözden kaçırmamaya  özen gösteriyordu bulunduğu koşuşturma içinde. Şaşkın şaşkın bakınırken etrafa denize düşmüş yılan gibi hissetmiş,  iki katına çıkmıştı yorgunluğu. Ayaklarına kara sular inmiş sızım sızım inliyordu. Ne yediği köfte ekmekten bir şey anlamış, nede geldiği bu şehirden. Tek hoşuna giden şey uçsuz bucaksız deniz ve uçsuz bucaksız denizin  maviliğine dalıp dalıp çıkan martılar  olmuştu. Nihayet  işleri bitmişti. Hasan dayı yoldan çevirdiği taksinin koltuğundan kıpırdamadan eliyle  Edip'e evinin yerini tarif etmiş Hızır sokağın başında taksiden inmeden...

HAYAL İLE TANIŞMA...

Edip günlerdir derbeder halde yattığı yatak odasının perdelerini ve camlarını sonuna kadar aralayıp odadan hızlıca çıktı. Günlerden  Cuma aylardan Kasım'dı. Yıllardan hangi yıldaydı zaman içinde yolculuk yaptığından dağılmıştı. Paramparça, darmadağın bir halde yıllar arasında geçişler yapıyordu. Bir parçası çocukluğunda, bir parçası ergenliğinde, bir parçası okullu halinde, bir parçası terk edilmiş Edip'te takılı kalmıştı. Bir parçası korkulu, bir parçası umutlu, bir parçası aşık, bir parçası kayıp kaç Edip'e mesken olmuştu bedeni ve ruhu. Hırlıya hırsıza karşı tedbir mahiyetinde evinin camını kapısını sıkı sıkı kapatırdı her defasında. Hasan dayı tembihlemişti İstanbul'a ayak bastığı ilk günde. Oysa köyünde kapılar sonuna kadar açık tutulur, yatmadan  yatmaya kapatılırdı. Şehir ile köy arasında değişiyordu kapıların açılışı ve kapanışı da. İnsanlarda benzeşiyordu zamanla yaşadıkları yerlere.  Bu şehirle birlikte kapanmayı ve kapatmayı öğrenmişti Edip.  Birde ku...