Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM...

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM  Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldayım Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Uykuda dahi yürüyom Kalkmaya sebep arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece Kırk dokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşüm gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece Düşünülürse derince Irak görünür görünce Yol bir dakka miktarınca Gidiyorum gündüz gece Şaşar Veysel işbu hâle Gâh ağlaya gâhi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece Sabahın bir vakti düşüyor dilime bu sözler. Uzun ince bir yoldayım,  gidiyorum  gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyim, yürüyorum gündüz gece... Her birimizin iki kapılı olan bu handan, bir girişimiz  birde çıkışımızın olduğunu vurgulayan. bir terk etme ve bir terk edilişi içinde barındıran  iki yönlü bir  hikaye.  Vefa ile vefasızlık  duygusunu içinde barındıran hikayesi ile de...

SİYAH BEYAZ BİR FOTOGRAF KARESİ

Ailemle birlikte çekilmiş siyah beyez bir fotoğrafın karesi içinde  buluyorum kendimi. Yaklaşık kırk yada kırkbeş yıl  öncesi. Zaman tüneline girmiş gibi gözlerim  ışınlıyor beni maziye. Ölümsüzlüğün timsali çam ağaçlarının önünde  abim çağırıyor bizleri. Üstünde İspanyol paça panolunu, kollarını kıvırdığı beyaz renkli gömleği var. Seviyorum abimi hem de çok. Bisikletinin arkasına atıp gezdiriyor, küçük bacısını kimi vakit. 1980 yılının yazındayız. Bu karede yer alan her kişi rolüne göre ya çocuk yada genç. Kimi anne, kimi baba, kimi çocuk. Abim sesleniyor. Topluyor hepimizi yeşil renkli, kozalakları olan çam ağaçlarının dibine. Babam işten gelmiş, öğlen vakti, üstü başı temiz, yüzü traşlı, saçları taralı. Her halinden belli iş yerinde yorulmadığı. Katipliğini konuşturup Mahmut amcaya yaptırıvermiş işi. O vakitlerde ast üst ilişkisinde  askeri bir nizam varmış, büyük küçüğü sayar birde kıdem oldu mu saygıda kusur edilmezmiş. Soyadları ile çağrılırmış herkes. O v...

BİR ISIRIK ELMA...

Zamansız zaman içinde, yelkovan ve akrebin yarenliğinde, yolculuk içinde, zaman saat 06.39'u göstermekte. İçselinde debelenen bir yolcu olarak bir önceki günün gecesinde  adalet ve asılan adamın eşliğinde ters yüz olmuş halde askıda bıraktığım şeylerin içinde dönerken buluyorum kendimi. Hakk'ın şahitliğinde kendinden kendini korumanın yolunu öğrenmek adına, bir adım, bir başka adımın önüne geçerken, gündüz kuşağından geçmiş gece kuşağına doğru kaderin çarkı, dişlilerini döndürmeye başlamış, ardından yapılan iyilik ve kötülük hallerinin karşılık bulma vaktinin geldiğini duyuruyordu elindeki terazi ile tüy ile demirin tartısında ilahi adalet. Bereketli bir günün sabahıydı aslında,  üç altı dokuz enerjisini içinde saklayan saat evrenin matematiğine işaret ediyordu Üçler,altılar,dokuzlar Nikola Tesla'ya seslenir gibiydi sanki.  Dersim şehrinde, gümüş bir kapı ardında, kibre kapılan, bir şey olmak ve bir şeyi oldurmak adına ben, ben, ben diye bağıran halimi yakalıyordum bir az...

FARKLILIKLARIMIZLA BİLİNMEYEN-İZ...

Bugün farkındalık yolculuğumda yol boyunca bana destek olan dostlarıma, bu farkındalığa aracılık eden, kendimle aramda olan perdeyi aralamama vesile olan, tüm güzel ruhlara teşekkür babında, posta kutusuna atılamasa da, bir kitabın içinde saklı defterin sayfaları aracılığı ile bir mektup yazıyorum dostlara. Evvela selam edip büyüklerimin ellerine, küçüklerimin gözlerine, yaşıtlarımın omuzlarına bir öpücük kondurarak ruhları ile yolculuğuma eşlik ettikleri,  besleyip büyüttükleri , yol ve yön gösterdikleri, güvenle, zaman ve mekan ayrımı olmadan varlıkları ile varoluşun hakikatine adımlarken bana kattıkları, dünya alemine gelişimizin bir amacı, gidişimizin nihai bir sonu olduğunun kabulüne katkı  sundukları için  teşekkürü borç bilip mektubuma başlıyorum yavaşça. Varoluşun içinde yer alan her bir varlığın  bir o kadar benzer bir o kadar  eşsiz  olduğu, her birimizin karşısındakinin aynası olduğunu, ışığın düştüğü yer ve zamana göre gölgelerin oluşmasının kaç...

SOL KÖŞEME KONAN KELEBEK...

İki kız çocuğu olarak tahtadan bir divanın üstünde elimizde bir kitap  varoluşun içinde yer alan canlı cansız varlıkları öğreniyoruz kendimizce. Birimize ödev olarak verilmiş yaşamın içindeki varlıklar, diğeri deneyimleyerek  hâlâ   tanıma çabasında varoluşu.  Birimiz yarım asrı devirmiş içindekilerle  yoğrulmuş, diğeri işin başında içindekileri bir rehber eşliğinde aralamakta. İkimiz ellerimizle çeviriyoruz kapağın ardındaki ilk sayfayı. İçindekiler-içimdekiler. Harika bir  sayfa aralanıyor. Minnettarım sana çocuk araladıkların için. Bu kitabı kim yazmış ve tasarlamışsa  ellerine ve yüreğine sağlık deyip tahta divan üstünde uzaktan selam yolluyorum kendisine. İçindekilerin sol köşesine  bir kelebek kondurmuş yazar. İçindekiler-içimdekilere  başlamak kelebekler kadar mutluluk verici olmalı. Sol köşe, kelebek ve mutlulukla karşılamışken bizi farkındalığı olsun istiyorum bu sayfanın. Mutluluğu tanımlamak üzere bir kutu aralıyorum ardından .Yaza...